Türkiye’nin gençlerinin %21’i yani beşte birinden fazlası çalışabilme gücü ve bilgisine sahip olmasına rağmen ne çalışıyor ne de eğitim görüyor. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) son verileri gösteriyor bunu. Genç-yaşlı ayrımı yapmak değil niyetimiz ama üretimin ve teknolojinin varması gereken seviyelere ulaşmasının vurgusu bakımından özellikle gençlerin ve genç beyinlerin önemi esas nokta.


 

TÜİK aynı bültende bir diğer veriyi paylaşıyor bizimle ve 2018 yılı II. döneminde toplam kamu istihdamı 2017 yılının aynı dönemine göre %15,1 oranında artarak 4 milyon 131 bin kişi oldu. Bu artışta, daha önce kamu istihdamında yer almayan taşeronların kamu çalışanı statüsüne (sürekli işçi) geçmesi etkili olduğunu belirtiyor.


 

Bu iki farklı veri aslında ekonomik kırılma yaşadığımız şu günlerde, ondan çıkmanın yolunu açan üretim gücünün fotoğrafını görmek açısından önemli.


 

Öncelikle aylak gençlerin verisi ile başlayalım. Genç nüfusun çoğu zaman eğitimde olmasını bekleriz. Bu beklenti geleceğin teknolojisinin şekillenmesi, üretim gücümüzün sermaye ve bu teknoloji ile birleşip hem kalkınmayı hem de büyümeyi sağlaması ve ülke sürekliliğinin temellerinin devamı içindir. Ama bu gösterge yani genç nüfusun bu atıl yapısı umutlarımızda erozyona neden olmaktadır.


 

İkinci veri ise biraz siyasetin kapsamında düşünülen içeriğe sahiptir. Öncelikle kamuda çalışanların sayısını %15,1 artıracak önceki taşeron işçilerinin özel sektörden transferinin üretime katacağı ek katma değerin sorgulanması yararlı olacaktır zira bu istihdamın seçim öncesi verilen vaatlere dayalı yapılması da bu sorunun ve sorgulamanın anlamını güçlendiriyor. Bütçe açığının sürekli arttığı, cari açığın hızının yükseldiği ve dış borç ödemelerinde sıkıntı yaşadığımız bu süreçte atıl ya da üretimi etkilemeyen işçi transferinin ne anlamda geldiğini öğrenmek önemlidir.


 

Gelelim bu konudaki ikincil göstergelere. Mayıs 2018 rakamlarına göre toplam 29 milyon 138 bin çalışandan 3 milyon 150 bin kişi hiçbir ücret almadan aile işlerinde/yanında çalışıyor. Bu ise Türkiye’de çalışanların %10,8’ne denk gelmekte. Ne güzel çalışıyorlar, bunda ne var diyebilirsiniz ama işin rengi biraz farklı. Şöyle ki, Toplam çalışabilecek nüfusun ancak %53’ü işgücünde ve bunların da %10,6’sının da işsiz olduğu göz önüne alındığında ve aynı anda yukarıdaki verilerle birleştirildiğinde, krizlerden çıkmak için gerekli üretim yapısının ne kadar zayıf olduğunu gözlemleme bakımında elzem bu.


 

Tüm bu açıklamalardan çalışmak isteyip te iş bulamayanın, gençlerin ne eğitimde ne de istihdamda olmasının ve aile yanında hiç bir ücret almadan çalışanın sadece kendilerinin isteği doğrultusunda bir seçim yaptıklarını düşünmeyelim. Aksine bu yapısal bozukluğa çoğunlukla kamunun para ve maliye politikası yaklaşımı ile kamunun yönetişim sorunları neden olmaktadır.


 

O çok konuşulan ve çoğu kimsenin anlamadığı ve sorgulamadığı yapısal reformların önemi kısmi olarak yukarıdaki açıklamalarda saklı.


 

Gelecek günler verimli olsun!


 

Prof. Dr. Veysel ULUSOY