İstanbul denince Ayasofya ve Süleymaniye Camii isimleri ilk akla gelir. . Bir söylentiye göre Süleymaniye Camii, Ayasofya ile yarışacak bir Osmanlı yapısına ihtiyaç duyulduğu için yapılmıştır. İnşaatında 1713’ü Müslüman, toplam 3523 işçi çalıştırılmıştır.
Süleymaniye Camii’nin 4 minaresi Kanuni’nin, İstanbul’un fethinden sonra dördüncü padişah olmasını simgeler. Dört minarede on şerefe olmasının sebebi ise Kanuni’nin, Osmanlı’nın onuncu padişahı olmasıdır.
Süleymaniye Camii'nin diğer bir özelliğinin de Mimar Sinan'ın ilk olarak buraya is odası yapmasıdır. Yapıldığı dönemde elektrik olmadığı için cami 275 adet kandil ve bunlara ek olarak mihrabın 2 yanına yerleştirilen dev mumlar ile aydınlatıldı.
Mimar Sinan'ın yanan mumlardan çıkan isin camiye zarar vermemesi için orta kapının üstünde bir oda tasarladı, kandillerden çıkan isin meydana gelen akımla mihrabın aksi yönüne hareket ederek kapının üstünde dışarıya açılan 4 adet küçük pencereden is odasına çekildi. Sinan'ın, hava akımının is odası yönüne doğru olmasını sağlamak için camiyi is odası merkezli yaptı, bu odada biriken isle de mürekkep elde edildi. Bu mürekkeple de o günün siyasi, dini, idari bütün fermanları yazıldı .
Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni yaparken, avizelerde bulunan kandil çanaklarının aralarına devekuşu yumurtaları koydurtmuş. Bunun sebebi yüzyıllar sonra ortaya çıkar. Kurumuş devekuşu yumurtası insanın duyamadığı akrep, örümcek gibi haşeratı uzak tutan bir koku yaymaktadır.
Aradan 400 yıl geçtiği için o yumurtaların çoğu kırılmış ya da çalınmış. Sayıları 300’den 30’a düşmüş. Geriye kalan 30 yumurta da, zaman içinde bildiğimiz yumurta renginden, karara karara kahverengiye dönüşmüş. Ama dikkatlice bakıldığında onların kocaman yumurtalar olduğu anlaşılır
Süleymaniye Camii'nin mimarisindeki bir diğer özellik de avlunun hemen solunda bulunan ve daha küçük boyutta olan "Cevahir Minaresi". Evliya Çelebi'den rivayetle caminin yapımının uzaması karşısında mali açıdan sıkıntı çekildiğini düşünen İran Şahı Tahmasb Han, Kanuni Sultan Süleyman'a inşaatın devamı için elmas ve değerli taşlar gönderdi.
Kanunu Sultan Süleyman ise kendisini öfkelendiren bu hediyelere cevaben, caminin her taşının bu taşlardan çok daha değerli olduğunu söyleyerek taşları mimarbaşına verdi. Mimarbaşı Sinan da bu taşları, inşa ettiği cami minaresinin taşlarının içine yerleştirdi. Bu minare, bu değerli taşları içinde barındırdığı için "Cevahir Minaresi" diye biliniyor.