Bölgesel kalkınmada hem işgücünün hem de sermayenin rolü yadsınamaz. Aslında tüm üretim süreçlerinde bu böyledir. Tarımsal faaliyetlerde ise kalkınmanın anahtarı niteliğindedirler, fakat açıklanması gereken detaylarıyla..

**

Kuşaklar boyu küçülen araziler, azalan ve yaş yaşlanan köylü nüfusu sermaye yokluğu ve gıda zincirinde yerele hapsolmayla birleşince, zirai faaliyetlerde kelimenin tek anlamı ile “ani duruş” yani gıda yetersizliği başladı ülkemizde… Devletin zamanla üretim, düzenleme ve girdi sağlamadaki etkinliğinin kaybolmaya yüz tutması köylüyü tamamen yerel piyasada zayıf bir aktör haline getirdi.

**

Ekonomide temel göstergelerden en önemlisi fiyat oluşumudur. Bu süreçte fiyatı genel olarak ilk ifade eden ve belirleyici rolde olan üreticidir. Ama ne ilginçtir ki, köylü yani yetiştirici bu filmde sadece figüran olarak sahne almaktadır. Diğer bir ifade ile hem üreten hem de fiyatı belirleyemeyen tek ekonomik birim köylüdür. Bu ise tüm sorunların kaynağıdır ve değiştirilmesi gereken en acil olgudur.

**

Peki, ne yapmalı ve nasıl tekrar tarımsal faaliyetleri eski, o altın yıllarına döndürmeliyiz? Doğal olarak uzun bir zaman alacak olan bu yapısal dönüşümde, kaçınılmaz bir model olarak Devlet-Köylü İşbirliği Modeli (DEKİM) karşımıza çıkmaktadır. Şimdi önerdiğimiz bu modelin özüne inelim.

Avrupa Birliği veya diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığımızda, ülkemizde çiftçi ailesi başına düşen arazi miktarı o kadar küçük ki, bırakın maliyetleri karşılamayı, kendi emeğimizi içine kattığımızda her daim zarar eder nitelikte bir zirai faaliyet uğraşımız mevcut. Yani ürün miktarı ve yelpazesi ulusu besleyecek yapıdan yoksun haldedir. Bu girdaptan çıkmanın yolu şirketleşmeden geçmektedir. Şirketleşme ama yerel yönetim ve devlet birlikteliğiyle.

Toplam tarımsal varlığımız verim artışı ile beraber analiz edildiğinde söz konusu ortaklığı, işbirliğini başarılı kılacak çok neden vardır. Başarıya ulaşmak için de

  • her bir verimli alanda köylü ve sermaye sahibi ağırlıklı şirketleşme

  • yerel yönetimlerim bu şirketlere ortaklığı ya da denetim kuvveti

  • lojistik merkezleri yakınında kurulacak işleme ve üretim birlikleri

  • yerinde işleme ile azalacak taşıma giderlerinin yatırıma tekrar kanalize edilmesi

  • işgücü ve sermaye oluşumunu yıllara yayılan planlama ile büyütülmesi

patikaları takip edilecek ve derin bir planlama sürecine girilmesi zorunlu olacaktır. Zirai faaliyetlerde “üretim yoğunlaşması” ile ekonomik coğrafyanın tüm olanaklarının birleştirildiği bu sermaye yoğunluklu yol, hem nüfusun yerelde kalması hem de sermaye oluşumu kanalıyla şehre adapte edilmesi gibi olumlu sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Gelişmiş ülkelerde 1800’lerde başlayan ve daha çok devletsiz devam eden yapılanma, bizim gibi ülkelerde gecikmenin dezavantajından dolayı devlete ve yerel yönetimlere bağlı olmalıdır. Kooperatifleşmenin sermaye destekli bir çeşidi olan bu modelde, tarımsal sanayi ve ürün çeşitlemesi enflasyonu düşürüp gıda güvenliğini sağlayacak, dış ticareti artırarak yerel sermaye oluşumunu büyütecek ve en önemlisi de yükselen refah seviyesini tabana yayarak gelir dağılımını düzeltecektir.

Tarımın yerelde işgücü, sermaye ve ürün üçgenini yeniden yapılandırmak için bekleme lüksümüz yoktur. Kırsala kurulacak fabrikaların üretim yapısı ile gelişecektir bu ülke… Gelişecek ve dış ticarette daha rekabetçi ve fiyat oluşturma kuvvetini elde edecektir. Tam da Norveç’in deniz ürünlerindeki yapılanması gibi..

Resimde dünyanın en büyük ve Norveç deniz ürünleri fabrikasını görüyoruz. Deniz ürünlerinin limandan ayrılıp tekrar limana gelene kadar paketlenmiş ve piyasa için hazır hale getirilmiş bir modeli bu.

Kaynağında üretim modelinin belki de en güzel örneği. Kendi kendine mi oluştu yapılanma? Tabi ki hayır, bir yerel yönetim ve kırsal işbirliği modeli..

Proje formatında irdeleyeceğimiz bu model ülkemize örnek olsun!

Kaynak: https://www.undercurrentnews.com/2017/05/04/worlds-largest-floating-fish-factory-edges-closer-to-being-scrapped/


 

Prof. Dr. Veysel ULUSOY

Eposta: