Bu sorunun cevabını bulmaya çalışırken, önce tarımın lokomotif olduğu bir ekonomik kalkınma modelinin ne olduğunu açıklamaya çalışalım. Tarımın lokomotif olduğu kalkınma modeli, bir ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınmasını sağlamak için tarım sektörünün öncelikli ve öncü sektör olarak kabul edildiği bir kalkınma stratejisidir. Bu modelde tarım sektörü, diğer sektörlere göre daha fazla önem ve öncelik verilerek ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı yönlendiren bir itici güç olarak görülür.
Bu açıklamadan sonra şu soruyu sormak gerekir: Böyle bir kalkınma modeli mümkün mü? Bu soruyu cevaplamak için de tarımın nasıl bir işlevi (katkısının) olduğunu anlamak gerekir.
Tarımın lokomotif olduğu kalkınma modelinin temel düşüncesi, tarım sektöründeki üretim ve verimlilik artışı, gelir düzeyi ve istihdam artışı yoluyla ekonominin genel performansını iyileştirmektir. Bu model, özellikle düşük gelirli ve tarıma dayalı ekonomilere sahip olan ülkelerde yaygın olarak uygulanır.Tarım sektörünün iktisadi kalkınma sürecinde temel katkıları şunlardır:
Üretim: Tarımsal faaliyetler insanın temel ihtiyacı olan gıdalar üretilir. Bu anlamda gıda güvenliği ve güvencesi bir ülke için ilk önceliktir. Bunun yanında tarımsal ürünler ekonomik olarak mal olarak işlem görür.
Üretim faktörü katkısı (Girdi sağlayıcı rolü): Tarım sektörü, diğer sektörlere girdi (Ham madde) sağlama açısından önemli bir rol oynar. Tarımın gelişmesi, gıda endüstrisi ve tarıma dayalı sanayi kollarını harekete geçirerek ekonomik çeşitliliği artırabilir.
Sermaye birikimi katkısı: Gelişmenin erken dönemlerinde tarımdan elde edilen artı değer diğer sektörlerin gelişmesi için kaynak olabilir.
Piyasa katkısı: Tarım sektörü sanayi sektöründe üretilen alet, makine, gübre vs ihtiyaç duyar ve kullanır. Ayrıca tarım sektöründe istihdam edilen bireyler her türlü ihtiyaçları için talep oluştururlar.
Kaynak yoğunluğu: Tarım, doğal kaynaklara dayalı bir sektördür. Tarım faaliyetleri için kullanılacak arazi, su ve işgücü gibi kaynaklar genellikle kolayca temin edilebilir. Ülkenin bu potansiyeli tarımsal faaliyetle değerlendirilmiş olur.
İstihdam sağlama: Tarım sektörü, genellikle işgücü yoğun bir sektördür. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, kırsal bölgelerde yaşayan nüfusun büyük bir bölümü tarım sektöründe çalışmaktadır. Tarım sektörünün büyütülmesi, geniş çapta istihdam yaratma potansiyeline sahiptir. Tarım faaliyetleri, çiftçilik, hayvancılık, tarıma dayalı sanayi ve hizmet sektörlerinde iş imkanları sunabilir.
Dış ticaret (Döviz katkısı): Tarıma dayalı kalkınma modeli, tarımsal ürünlerin ihracatını teşvik ederek dış ticaret dengesini iyileştirmeyi amaçlar. Tarımsal ihracat gelirleri, ülkenin döviz kazanmasına ve ekonomik büyümesine katkıda bulunabilir. Tarım ürünleri, birçok ülkenin dış ticaret dengesinde önemli bir rol oynar. Tarım ürünlerinin ihracatı, ülkelere döviz kazandırır ve dış ticaret dengesini olumlu yönde etkiler. Aynı zamanda, tarım ürünleri ithalatına bağımlı olan ülkeler, tarım politikalarını dış ticaret stratejilerine uygun şekilde ayarlayarak ekonomik dengeyi koruyabilirler.
Sosyal eşitlik ve Kırsal kalkınma Katkısı: Tarım, kırsal bölgelerin kalkınması için önemli bir faktördür. Tarıma dayalı kalkınma stratejileri, kırsal altyapıyı geliştirir, eğitim ve sağlık hizmetlerini iyileştirir ve kırsalda yaşayan nüfusun yaşam kalitesini artırır.
Tarıma dayalı ekonomik kalkınma modelini anlamak için tarımın başlıca katkı yapabileceği hususlar yukarıda sıralandı. Bu olumlu katkılar inkâr edilmez gerçeklerdir. Bunlar tarımın ekonomik kalkınma ve gelişmede katkı sağlayacağına işaret eder. Fakat Dünyadaki bu kadar gelişmeden sonra asıl soruyu şudur: Tarım ekonomik kalkınma ve gelişmede lokomotif olabilir mi? Tarımın lokomotif olup olamayacağına cevap ararken ekonomik kalkınma süreçlerini açıklamak için ileri sürülen Üç Sektör Teorisi konunun anlaşılmasına yardımcı olabilir. Bunu da bir başka yazıda değinelim.
Son söz: Yokuş ve inişte vagon ve lokomotifin rolü değişebilir.