Son yazımda ‘Tarıma Dayalı Ekonomik Kalkınma Modelinin’ günümüz dünyasında mümkün olup olmadığını incelemeye başlamıştım. Yazımı ‘Tarımın lokomotif olup olamayacağına cevap ararken ekonomik kalkınma süreçlerini açıklamak için ileri sürülen Üç Sektör Teorisi konunun anlaşılmasına yardımcı olabilir’ diyerek bitirmiştim. Bu yazıda bu noktada devam edelim.
Üç sektör
Üç sektör Teorisi, ekonomik kalkınma süreçlerini açıklamak ve analiz etmek için kullanılan bir teoridir. Genellikle, bir ülkenin ekonomisi, üç ana sektörden oluşur: Tarım, sanayi ve hizmet sektörü. Bu teori, bir ekonomideki faaliyetlerin nasıl organize edildiğini ve ekonomik büyüme ve kalkınma süreçlerinde sektörler arasındaki dönüşümü açıklamaya çalışır. Gelişmekte olan ülkelerde genellikle tarım sektörü büyük bir paya sahipken, gelişmiş ülkelerde hizmet sektörü daha önemli bir rol oynar. Bu teori, ekonomik politikaların ve kaynak yönetiminin sektörel farklılıkları göz önünde bulundurarak şekillendirilmesine yardımcı olabilir. Ekonomik kalkınma stratejileri, ülkelerin ekonomik yapılarına, rekabet avantajlarına ve kaynak dağılımlarına uygun olarak belirlenmelidir.
Bu soruya tarım sektörünün doğasında dolayı evrensel anlamda bir cevap vermek hiç de kolay değildir. Birçok ülkede ekonomik kalkınmanın başlangıcında tarım ağırlıklı bir ekonomi söz konusudur. Ekonomik gelişme ile sektörler tarım, sanayi ve hizmet sektörlerine doğru dönüşen bir seyir izler.
Tarım
Ülkelerin kalkınmalarına dünya ölçeğinde bir laboratuvar gibi bakıldığında günümüzde tarım sermaye aktaran değil destek olunan bir duruma dönüşmüştür. Tarımın ekonomik kalkınmadaki rolüne ilişki genel eğilim şudur: “Artık tarımın kaynak aktarma aracı olarak görülmemesi.” Bir zamanlar ekonominin lokomotifi olarak düşünülen tarım ekonomiye yük olarak lanse edilmektedir. Bu yaklaşımlardan tarımı kurtarıp en azında kalkınmaya destek olan bir sektör durumuna getirmek mümkündür.
Tarıma dayalı kalkınma modelinin başarısı, tarım sektörünün üretim ve verimliliğinin artırılması, modern tarım tekniklerinin benimsenmesi, üretim altyapısının geliştirilmesi, tarıma dayalı sanayi dallarının teşvik edilmesi, çiftçilere destek sağlanması, tarımsal teknolojilerin kullanımının teşvik edilmesi, pazarlama altyapısının güçlendirilmesi ve eğitim gibi faktörlere bağlıdır. Ayrıca, çevresel sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği gibi faktörlerin de dikkate alınması önemlidir.
Tarımın lokomotif olduğu kalkınma modeline eleştirilere de vardır. Özellikle hızla kentleşen toplumlarda tarıma dayalı ekonomi yerine endüstri ve hizmet sektörlerine dayalı bir kalkınma modelinin daha sürdürülebilir olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle, tarımın yanı sıra endüstri ve hizmet sektörlerine de odaklanarak ekonomik çeşitliliğin artırılması ve kalkınmanın daha dengeli bir şekilde gerçekleştirilmesi önemlidir.
Örnek var mı?
Tarımla kalkınan ülke var mı? Yukarıda ekonomik kalkınmada tarıma dayalı bir yol izlense tarımın lokomotif olmasının mümkünlüğünü inceledik. Kuramsal olarak teknoloji ve bilgi çağında tarımın rolü konusunda olumsuz bir cevap var. Bununla birlikte uygulamada tarım sektörünün ekonomik kalkınmaya katkı yaptığı birçok ülke de bulunmaktadır. İşte bazı örnekler: Brezilya, Çin, Hindistan ve Tayland.
Bu örnekler, tarım sektörünün bir ülkenin kalkınması ve ekonomik büyümesi için önemli bir katkı verebileceğini göstermektedir. Ancak, tarıma dayalı kalkınmanın başarısı, diğer faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir. Örneğin, tarım politikaları, altyapı yatırımları, teknolojik gelişme, eğitim ve pazarlama stratejileri gibi unsurlar da büyük önem taşır.
Bu konu ile ilgili olarak şu soru sorulabilir: Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında tarım nasıl bir rol üstlenebilir? Bu soruyu bir sonraki yazımızda değerlendirelim.
Son söz: Her binilen araç hedefinize ulaştırmaz.