86- Kaç Kaç nedir? Ne zaman başlamış ve neler yaşanmıştır?
Cevap: “Kaç Kaç” adı verilen hadise Maraş Harbinin en mühim hadiselerinden birisidir. Aynı zamanda trajedik ve dramatik sahneleriyle de sonraki dönemlere çok derin izler bırakmış toplu bir muhaceret hareketidir. Fransızların kışladan sürekli top atışlarıyla şehri bombardımana tutmaları ve kiliselerin makinalı tüfek atışlarının her tarafı delik deşik etmesiyle yaşanan vahşet ve dehşet, sivil ahalinin takâtini de bitirme noktasına getirmiştir. Ardı arkası kesilmeyen bombardıman, kurşun yağmuru ve yangınlar, sayısız can ve mal kaybına sebep olmuş ve daha harbin ilk haftası dolmadan şehir harabeye dönmeye başlamıştır. İşte Kaç Kaç adı verilen hadisenin başlama sebebi de bu gelişmedir.
29 Ocak günü daha fazla can kaybını engellemek, çetelerin harp esnasında ailelerinin kaygısını taşımadan harp etmelerini sağlamak ve şehrin düşmesi durumunda Ermenilerin katliama girişmelerine meydan vermemek düşüncesi içinde; sivil ahalinin kadın, çocuk, ihtiyar demeden top yekün şehir dışındaki köylere ve yerleşim birimlerine muhacereti başladı. İşte bu muhacerete “Kaç Kaç” adı verilmiştir. Bu muhaceret Doğu Cephesinde Dereli, Göllü, Kerhan yönünde Bertiz’e, hatta Pazarcık’a kadar uzanan bir hat üzerinde gerçekleşirken, Batı Cephesinde kuzeybatı yönünde bir kol Kazma Bağları ve ötesine, diğer bir kol ise Göksun, Çardak tarafına doğru uzanmıştır.
Tamamen düşmanla çevrili olan Cığcığı (Hayrullah), Hoca Durdu (Hayrullah), Boğazkesen, Bektutîye (Fevzi Paşa), Restebaiye (Gazi Paşa), Şıh Mahalleleriyle, kısmen düşmanla çevrili olan Çavuşlu Mahalleleri Kaç Kaç’a katılamadı. Ama zaman içinde diğer mahalleler neredeyse tamamen boşaltıldı. Albay Norman’ın Mercimek Tepe’yi işgal ederek, şehri o yönden de bombardıman altına aldığı 8 Şubat’tan itibaren Kaç Kaç daha da hızlanarak, düşmanın şehirden kaçtığı 12 Şubat’a kadar devam etmiştir. Bu itibarla ve şehrin o dönemki Müslüman nüfusunu dikkate aldığımızda, Kaç Kaç’a katılan ahalinin mevcudunun on binin üzerinde olduğunu ifade etmek abartı olmayacaktır.
Ancak Kaç Kaç, hiç de kolay olmamış birçok meşakkat ve acı içinde gerçekleşmiştir. Öncelikle mevsim kışın en şiddetli zamanıydı ve Maraş tarihinde görülmemiş bir kış yaşanıyordu. Her taraf yoğun karla kaplı, tipinin ardı arkası kesilmiyor, fırtına ve dondurucu soğuklar yayan yapıldak yollara düşen ahalinin işini çok zorlaştırıyordu. Üstelik düşmanın ölçüsüz zalimliği sınır tanımıyor ve göç güzergâhındaki ahalinin üzerine kışladan topçu atışları yapılarak bombardıman altında bir muhaceret yaşanmasına sebep oluyordu. Ahalinin şehirden ayrıldığı sokak ve yollar üzerindeki Ermeni evlerinden, insanların üstüne kurşun ve taş yağmuru eksik olmuyordu.
Bu şartlar altında gerçekleşen muhacerette sayısız insanımız donarak, bombardıman ve kurşun yağmurundan etkilenerek şehîden vefat etmiştir. Hastalanan ve donan uzuvları kangrene dönüşenlerin durumu ayrı bir dramdır. Bu muhaceretin en mazlumları ise küçük çocuklar ve kundaktaki bebekler olmuştur. Sayısız çocuk ve bebek dermanı tükenmiş kollardan bembeyaz karlar içinde düşüp kalarak, yol kenarlarına bırakılarak, yere düşen analarının kucaklarından kayıp ayaklar altında ezilerek, donarak en küçük günahsız şehîdler olarak Maraş’ın istiklâlinin bedelleri oldular. Yol boyunca ağaç ve çalı diplerinde, kaya kovuklarında, yol kenarlarında bırakılarak veya donmuş anasının kucağında aynı kaderi paylaşarak donarak vefat etmiş bebekler eksik olmuyordu. Eceli gelmeyen ve harbin en küçük gazileri olarak hayata devam etmeleri kaderlerine yazılmış olanlar ise; ya diğer çocuklarını köylere yerleştiren aileleri tarafından geri dönülerek bırakıldığı yerden alınıyor, ya da daha donmadan arkadan gelen muhacir kafilelerince bulunarak kurtarılıp sahipleniliyordu.
Bu satırların yazarının ninesi de (anneannesi) kundak bebeği olan Kaç Kaç gazilerinden biridir. Ninemden dinlediğime göre harpte yaklaşık 6 aylık bir bebek olarak Kaç Kaç kafilesindedir. Muhtemelen Devecili Mahallesinin Kazma’ya doğru boşalması sırasında, ailesiyle birlikte ve evin hizmetçisinin kucağında kafile içindedir. Kafilenin arkalarında bulunan hizmetçi bebeği taşımaktan takati kesilince kimseye haber vermeden yol kenarına bırakarak, kendini kurtarma telaşıyla yola devam etmiştir. Arkadan gelmekte olan kafile içindeki ağabeyi tarafından karlar içinde fark edilen ve tanınan ninem sağ salim kurtarılarak öndeki kafileye yetiştirilmiştir.
Kaç Kaç hadisesinde bunun gibi sayısız hatıratlar, daha sonra anne ve babalarının ömür boyu yüreklerini sızlatan acılarla dolu hayatları da beraberinde getirmiştir. Bu hadise; üzerine müstakil eserler yazılacak, temsilleri ve belgeselleri yapılacak kadar dramatik, mühim bir tarihî-sosyolojik hadisedir. Maraş İstiklâl Harbi’nin dehşeti, Kaç Kaç Hadisesi tüm boyutlarıyla ortaya konulmadan anlaşılamaz.
87- Harbin mazlum şehîdleri kimlerdir?
Cevap: Bu sorudan kastımız silah kullanmaktan ve kendini savunmaktan aciz olduğu halde vahşice katledilen ve ölüme sürüklenen insanımızdır. Zaten bombardıman, kurşun yağmurları ve Kaç Kaç’ta sayısız Müslüman şehâdet şerbetini içmiştir. Gerek şehir içinde, gerekse dışında çok sayıda erkek ve kadın Ermenilerin işkence ve tecavüzleri altında can vermiştir. Tecavüzden sağ kurtulan kadınlar ya kendilerini öldürmüş, ya da rastladıkları çeteleri zorlayarak kendilerini öldürtmüşlerdir. Çok sayıda çocuk da; süngülere takılarak, kol ve bacakları koparılarak, gaz yağına batırılıp diri diri ateşe verilerek, duvarlara çarpılarak, yürekleri titreten hallerde şehîd edilmişlerdir. Bunların yanında Ermeni ve Fransızlar tarafından vahşice katledilen bir kısım insanımız vardır ki, hatıratlar bu isimleri harbin müşahhas mazlum şehîdleri olarak kayıt altına almıştır. Bunların en meşhurları şu zâtlardır;
1-Üzümsuyu Mehmed Agâh Efendi ve Dikeç Hayri; bu kişiler harbin başladığı gün çarşıdan evlerine geçerken Arasa Hanı civarında Fransızlar tarafından yakalanarak hana götürülüp, Ermeniler tarafından işkenceye alınmışlardır. Kulak ve burunları kesilerek, ellerine, ayaklarına, gözlerine ve boğazlarına köstek çivileri çakılarak şehîd edilmişlerdir. Bir rivayete göre bu halde cenazeleri dışarı atılmış, diğer bir rivayete göre bu şekilde Arasa Hanı kapısına çivilenmiş halde bulunmuşlardır. Handa esir tutulan ve işkenceye şahit olarak, Cezayirli Müslüman bir Fransız askerinin salıvermesi ile kurtulmayı başaran Kadıoğlu Musa’nın anlattığı üzere; bu işkenceler sırasında Üzümsuyu Mehmed Ağah Efendi, Ermeni’ye; “Hangi düvel-i muazzamada esir olmuş bir milleti böyle işkence ile öldürmek var?” deyince Ermeni’nin; “Üzümsuyu, Üzümsuyu bu 1311’in (1895-Zeytun İsyanı), 1325’in (1909-Adana İsyanı) intikamı” dediği meşhurdur.
2-Kaltakçı Halil; Kırklar Kilisesinde günlerce işkence gördükten sonra boğazlanarak şehîd edilmiştir.
3-İdadi Muallimi Hafız Veliyiddin Efendi; Abarabaşı sokağında bir Ermeni’nin evinde kiracı olarak oturan bu zât, harbin ilk günü evinin duvarını delerek içeri giren Ermeniler tarafından vahşi işkencelerle katledilmiştir.
4-Ulemâdan Ediklioğlu Mustafa Efendi; Harbin başladığı gün Pazarcık’tan Maraş’a dönmekte iken Kapıçam mevkiinde Ermeniler tarafından yakalanmış ve işkenceye tabi tutulmuştur. Ermeniler tarafından sarığı boynuna dolandıktan sonra çırılçıplak soyularak, türlü çirkinlikler icrâ edilmiş ve süngülenerek şehîd edilmiştir.
5-Ceza Mahkemesi Reisi Cemil Bey ve annesi; Harbin patladığı gün Uzunoluk’ta evine dönmekteyken, düşman kurşunları altında şehîd olur. Çatışmanın şiddetinden dolayı cenazesi 3 gün boyunca şehîd düştüğü yerden alınamaz. Oğlunun acısı içinde gözyaşlarına boğulan yaşlı anası da, evlerini basan Ermeniler tarafından şehîd edilir.
6-Jandarma Binbaşısı İsmail Hakkı Bey; Harbin başlamasından hemen evvel kışlada General Keret tarafından tutuklanarak harbin sonuna kadar orada tutulmuştu. 11 Şubat gecesi şehirden geri çekilirken tutsaklarını da yanında götüren Fransızlar, yolda İsmail Hakkı Bey’i döve döve yarı canlı halde Mercimek Tepe’de araziye atarlar. Ertesi gün elleri ayakları donmuş halde ölmek üzereyken bulunan İsmail Hakkı Bey, Alman Hastanesine kaldırılır, kangren olmuş el ve ayakları kesilirse de, kurtulamayarak 22 Şubat günü şehîden vefat eder.