-Türkiye’de ekonomi çok kötü!

-Hukuk sistemimiz yerlerde!

-Eğitim sistemimizin değişmesi lazım!

-Liyakat esas alınmıyor!

-Parayı verimsiz projelerde harcadık!

-…

-…

***

Bu ve benzeri serzenişlere siz de tanık oluyorsunuzdur illaki. “Serzeniş” diyerek bu problemleri önemsiz gördüğümü düşünmeyin. Bilakis bu problemlerin hepsi de günümüz Türkiye’sinin çözmesi gereken konular arasındadır. Bu tür konuşmaları “serzeniş” olarak adlandırmamın sebebi, bunların bazen laf olsun torba dolsun amacıyla ya da sırf eleştiri yapmak için söylenmiş olmasından ileri gelmektedir.

***

Artık sıkıntıları defaten dillendirmek yerine bir çözüm sunmak ya da değişimi kendi içinde başlatmak zamanıdır. Yeni bir seçim atlattık ve herkes acaba hükümet ne açıklama yapacak, hangi reformlar gelecek, sihirli değnek ne zaman kullanılacak telaşında. Şunu kabul edelim ki yazının başında bazılarına yer verdiğim problemlerin hiçbiri kısa vadede sihirli dokunuşla çözülecek türden problemler değildir.

***

Hukuk sistemini eleştiriyoruz peki ama biz kendi yaşamımızda ne kadar başkalarının hakkına itibar ediyoruz? Ya da menfaatimizle çelişen bir konuda ne kadar dürüstüz? Dürüstlüğü kendi yaşamında sağlayamamış bir insanın hukuk sistemini eleştirmesinden daha gülünç ne olabilir? Kendi çekirdek ailesini geçindirebilmek için yolsuzluğu rüşveti kılıfına uydurup kendi kendine mübah sayan insan, nasıl olur da rüşveti eleştirebilir?

***

Liyakatsizliği eleştiriyoruz peki ama biz bir mevki elde ederken kendimizin o işe ehil olup olmadığımızı ne kadar sorguluyoruz? Başkasının bilgi birikimini araklayıp onu sanki kendi meziyetimiz gibi sattığımızda ve işin duayeniymiş gibi ortalıkta gezindiğimizde aklımıza nedense hiç liyakat kavramı gelmiyor. Ya da önemli bir mevkiyi bizimle aynı dünya görüşüne sahip olmayan birine teklif etmek yerine sırf o mevkiyi elde tutmak uğruna ehil olmayan akrabamıza layık gördüğümüzde liyakat meselesini ne ölçüde uyguluyoruz?

***

Çocuğumuzun aldığı eğitimi eleştiriyoruz peki ama biz ne kadar en önemli okul olan aile ortamında evladımızı eğitiyoruz? İnsan ilişkilerinin gelişmesi için, merhamet, paylaşım, yardımlaşma, görgü kurallarına uygun davranma gibi beşeri mevzularda sabırla evladımızla ilgilenmek, ona birşeyler öğretmek yerine yan gelip yatalım sonra da bunu okullardaki öğretmenlerin öğretmesini bekleyelim. Neticesinde de evladın belli yaşa geldiğinde ve serseri bir ruha sahip olduğunda eğitim sistemi suçlu olsun.. Tam bir çelişki gerçekten! Ya da okul-iş sonrası koskoca bir akşam vaktini tv-sosyal medya vs gibi ruh sömürücü ortamlarda heba etmek yerine bir konuda derinleşmek amacıyla araştırma-okuma yapmayalım sonra da oturduğumuz yerden eğitim sisteminin ezberci olduğunu tartışalım..

***

Elimize geçen parayı sırf başkalarından geride durmamak adına en son model cep telefonlarına, kıyafetlere, evlere, arabalara borçlanmak pahasına harcayıp duralım, sıfırı tüketelim sonra da verimsiz projelerde kaynakların israf olduğunu eleştirelim.. Eldekiyle yetinmenin, kanaatın, “paramız olunca alırız” erdeminin, tasarrufun anlamını idrak edememiş bir birey geliyor, paraları verimsiz projelere aktardık eleştirisi yapıyor. Çelişkiye gelin..

***

Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri ne güzel söylemiş: Testinin içinde ne varsa dışına da o sızar. Önce bir dönüp kendimize bakalım. Kendi yaşantımızı hesaba çekelim de öyle eleştirelim. Son zamanlarda öne çıkan en önemli konu yapısal reformlar kavramı biliyorsunuz. Yapısal reformlar bizleri yönetenlerce adım adım uygulanmalıdır evet ama biz de bireyler olarak herşeyi bizi yönetenlerden beklemeyip önce kendi yaşantımızda reforma gitsek hiç fena olmayacak. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.