Hayatı sev ama dünyanın seni yenmesine asla müsaade etme.

Var olmak düşünmek ve hareket etmek demektir. İnsan bunlarsız olamaz; düşüncesini durduramaz, hareketsiz yaşayamaz. Canlı olmanın ilk şartı harekettir. Gerçek anlamda hareket, var olmanın da temel şartıdır. Çünkü kâinatta en küçüğünden en büyüğüne, atomdan gök cisimlerine kadar hareketsiz bir varlık göstermek mümkün değildir.

Tabiat hareketlerinde şuur yoktur. Sular akar, denizler dalgalanır, rüzgar eser, dünya döner, mevsimler değişir. Ancak bu saydığımız hareketler şuurlu değildir.

İnsan hareketleri, şuur ve hürriyetle değer kazanır.

İnsan yalnız fizyolojik fonksiyonlarıyla yaşamayan varlıktır. Onun bedene ait fonksiyonlarını belki bir vasıta olarak kullanan ruhi fonksiyonları vardır. İnsanı geçmişten gelerek geleceğe çevrilen idealist bir varlık halinde yaşatan kuvvet ruhtan gelmektedir.

Hayat yaşanmaya değerdir!

Çektiğimiz çileler, duyduğumuz üzüntüler asla bizi yıldırmamalı, her üzüntüyü, her acıyı bir sevincin, bir mutluluğun takip edeceğine inanmalıyız.

Yaşamak ödevimizdir.

Saygı, sevgi, şefkat, merhamet gibi ahlaki duygularımızı davranış haline getirerek hem insanlara hem de kendimize faydalı olabilmek için mutlaka hayatımızı sürdürmeliyiz.

İnsan her gün ölenleri gördüğü ve öleceğini gayet iyi bildiği halde, yine de ölmeyecek gibi davranır ve ölmemeyi ister.

Ölümü yokluk olarak anlamak en talihsiz çıkarımdır.

Genlerimiz ebediyet aşkıyla coşup kaynarken ölümü yokluk bilmek büyük gaflet. İçimizi yokladığımız zaman ta derinlerden gelen bir ses bize yok olmayacağımızı söyler ve sanki ölmeyeceğimize bizi inandırmaya çalışır.

Ölüm, kötülüğünden dolayı istenmeyen ve arzu edilmeyen bir şey değildir. Ebedi olmak ve ebediyen yaşamak isteği, çok hâkim bir duygu olduğu için, insan ölüme bile boyun eğmek istemez.