İsminizi hatırlayan son kişi öldüğünde hiç doğmamış olacaksın diyordu bir filmde! (Schopenhauer) işte tam o noktadan dünyaya seslenmek istiyorum!!! Dünü hatırla! Kavrulduk günlerce aylarca yıllarca bu duvarlar arasında Sınandık her birimiz, aslında aldatıldık da; bir ekran dolusu şamatayla! Oysa Güneşin kıymetini bilmek için buğulu havaya Yağmurun özlemini çekmek için kuraklığa çiçek açmış ağaçları görmek için kuru dallara ihtiyacımız Yok! Gülmek için ağlamaya Sevmek için nefret etmeye Kavuşmak için özlemeye hiç ihtiyacımız Yok Bak dünü Hatırla! Gecenin sessizliği uyuturken bizi nelere kapadık gözlerimizi, hatırla! Soğukta kaybettiğimiz umutlarımızı Açlıkta unuttuğumuz minik yürekleri görmediniz mi sahiden? Isınmak için Soğuğun canımızı yakması mı gerekirdi? Ya Üşümek, büyük utancımızda! Doymak için midelerimizin yanmasına ihtiyacımız mı vardı? Bu Tokluk sofrasında! Bizim Albümlerimizdeki siyah beyaz resimleri renklendirmeye Gökyüzünün altında ruhu mavi binlerce çocuk yetiştirmeye Sokak lambası kadar yalnız olan karanlıkları aydınlatmaya ihtiyacımız var! Susmak için korkmaya Kalabalığa karışmak için yalnızlığa değil! Uykusuzluğumuzu unutarak daha nelere kapadık gözlerimizi hatırla! Bizim olmayana el koyduğumuzda Öfkeyle yakıp yıktığımızda Gerçekten uzaklaşıp yalanla can yaktığımızda, uyuyorduk hatırla! huzura hasret kalmak için kavga dövüş mü dönecek bu dünya? Barışı anlamak için miydi yoksa bütün bu savaşlar? Dur ve kuşları hatırla! Hasret kaldığımız her şeye tam da bu noktadan sesleniyorum: Çocukluk özlemimiz büyümek için lazımsa, ölmek için de yaşamak lazım hatırla!!! İnsanca ve de barışla !