İnsan olabilmek; yaşamı doğru yorumlayabilmek, vicdan, ahlak, bilim ekseninde hayatı anlamlı kılmaktır. İnsan olabilmek; haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme direnmektir.
İnsan olabilmek; empati yapmak, anlamak, sevgiyi, saygıyı yaşamın her alanında olgunlaştırmak ve uygulamaktır.
Çevremizde tanıdıklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız bazen bizleri hayal kırıklığına uğratsa da, her şeye temiz bakmak isteriz. Saygınlığımızı pekiştirmek için, duygu yükleriz kelimelerimize ve vicdanımıza. Her kişiyi ve her olayı kendi gerçeğinde görmeye çalışırız. Karşımızdakini anlamaya, eksileriyle değil, artılarıyla değerlendirmeye uğraşırız.
Ne var ki, az gelişmiş ya da gelişmekte olan toplumların tümünde, zayıf karakterli insanlar kendi olamadığı gibi çektiği sancıları, sıkıntıları, kişilik bozukluklarını, haksızlığı, hukuksuzluğu iliklerine kadar yaşamak durumunda kalır.
Bu nedenledir ki insani değerlerle bütünleşmiş olanlar, güçlü bir iradeyle ayakta durmayı başarabilirler. Bu güçlü irade beyanı ise, kişi de aldığı eğitim, sosyal statü, bilinç, doğru tercihin insansı duygularla olgunlaştırdığı erdemliliği ortaya çıkarır. Bu erdemli duruş ise pahalıdır, risklidir, emek ister, vicdan ve ahlakın bilince taşınmasıyla olur.
Yaşamın her alanında doğruyu savunmanın ve yaşamanın birincil koşulu İnsan olabilmektir. İnsan kendi ufku, bilinci, iradesi doğrultusunda hareket ettiğinde bu sürecin iyiye evrilmesine güç ve değer katar.
İnsan; değerleriyle, kutsallarıyla, inancıyla bir üst kimliktir. Hangi dinden, milletten, ırktan olursa olsun önce insan olmalıdır. İnsan olmadıktan sonra ırkının da mezhebinin de dininin de milletinin de bir anlamı ve değeri yoktur.