Soru: İngiliz, Fransız ve Alman emeklileri arasındaki fark nedir?
Cevap: İngiliz, sabah kahvaltısında gazetesini okur, sonra golf kulübüne gider. Fransız, kahvaltıda bir kadeh içkisini içer, sonra kitabını okur. Alman ise tansiyon hapını içer ve işe gider.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğim Almanya seyahatinde bir kez daha bu anektod geldi aklıma. Sanırsınız ki emeklilik kavramı bu ülkeye hiç ulaşmamış. Rahatlıkla “ihtiyar” diyebileceğiniz amcalar sabah erkenden kalkıp işlerine gidiyorlar. Çalışma ve üretme arzusu Alman toplumunu tepeden aşağı kuşatmış vaziyette.
***
Bir yemek esnasında Alman meslektaşıma şu soruyu sordum: “Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yok edilmesi planlanan, ekonomik çöküşe itilen, bitmiş bir ülkeydi. Ne oldu da bu kadar kısa süre içerisinde dünyanın en önemli ekonomisi haline geldiniz?” Kendisi şu şekilde yanıtladı: “Aslında bunun bir çok nedeni vardır ama bence en önemlisi hırs ve disiplindir. Biz geçmişimizde yaşadığımız acılı günlerden çok önemli dersler aldık. Eğer ki çalışmazsak yeniden o kara günlere dönebiliriz ve ancak çok çalışırsak üretebiliriz, kalkınabiliriz. Biz bu düşünceyi okullarımızdaki öğrencilere aşıladık. Disiplinli bir şekilde okul hayatını geçiren öğrencilerin, hızlı ve kolayca iş hayatına entegre olabilmelerini sağladık.”
***
Disiplin, hırs, azim ve çaba. İşte bu dört etken Alman toplumunu Avrupa’nın birinci, dünyanın ise dördüncü büyük ekonomisi haline getirmiş. Japonların başarısının temelinde de geçmişte yaşanan acı hatıralardan ibret alıp, saydığım dört düstur ışığında çalışmaları yatıyor.
***
Bu örnekler bize bir kez daha başarının meydana gelmesi için toplumdaki bireyleri hareketlendirecek itici bir kuvvete ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bu itici kuvvet, geçmişte yaşanan büyük bir acıdan ya da büyük bir ekonomik sıkıntıdan peydah edebilir. Bir başarının elde edilebilmesi için taviz vermeden, çok çalışarak, doğru noktaya odaklanarak gencinden yaşlısına emek sarf etmek gerekiyor.
***
Bununla birlikte Türk toplumu olarak durumu analiz ettiğimizde malesef bu itici kuvvete pek rastlayamıyoruz. Okul çağındaki çocuklarımıza bakalım. Artık okula yürüyerek gitmek diye bir şey kalmadı. Okul servisleri bırakın evin önünden almayı, çocuklarımızı kapının önünden alıyor. Çocukların zorluklara maruz kalmasına müsaade etmiyoruz. Bunun neticesinde risk almaktan uzaklaşan çocuklar, hayatlarının ilerleyen aşamalarında da çaba sarfetme, hırslı bir şekilde emek harcama, disiplinli çalışma gibi düsturlardan uzak kalıyorlar. Malesef bizde hala en önemli mevki devlete kapağı atmak. Karlı girişimcilik örnekleri, teknolojik ürün geliştirme, know-how ihracı, tıbbi keşifler gibi alanlardaki başarımız bir elin parmağını geçmiyor.
***
Ekonomik başarının bir çok unsuru olsa da en önemli unsur ülke olarak ihtiyaçlarımıza kendimiz yetebilmemiz dışarıya muhtaç olmamamızdır. Özellkle imalat, tıp, enerji, otomotiv ve savunma sanayii sektörlerinde teknolojik atılımlar yapmamız gerekiyor. En çok teknoloji ithalatını bu sektörlerde yapıyoruz. Bunun haricinde yüksek enerji ithalatımız ile güneş enerjisini yaygınlaştırarak mücadele edebiliriz. Biz enerji ithal ediyorsak, milli geliri bizim 5 katımız olan Almanya’nın ne kadar enerji ithal etmesi gerektiğini varın siz hesap edin. Bununla birlikte onlar çözümü güneş enerjisine dönmekte bulmuşlar. Uçaktan aşağı baktığınızda binaların %80’inde güneş panelleri olduğunu görebilirsiniz. Güneşten yararlanan Almanya, enerji ithalatınde tasarruf sağlamış durumda.
***
Özetle bizi başarmaya itecek bir kuvvet lazım. Bu duyguyu, önce ailenin sonra da okuldaki eğitmenlerin küçük yaştan çocuğa aşılaması gerekiyor. Sorumlulukla, disiplinle, hırsla, azimle çalışmamız gerekiyor. Başaranlar böyle başarmış... Herkese hayırlı kazançlar dilerim.