Depremin üzerinden 2 aydan fazla zaman geçti. Ancak etkisi hâlâ taptaze. Oğlumun okulu dolayısıyla geçici olarak Denizli ilinde bulunsam da ne aklım ne de kalbim Maraş’tan ayrılmıyor, ayrılamıyor. Şehrime döneceğim günü iple çekiyorum. Maraş hasreti bambaşka bir şey!

O günden beri bir türlü elim yazmaya gitmiyor. Sadece “Evvelahir Dergisi” için bir deprem yazısı hazırlayıp gönderebildim o kadar. Akraba, tanıdık, tanımadık binlerce insanımızın vefatı ve şehrimin dolaşabildiğim yerlerindeki gördüğüm yıkım yüreğimizi yakmaya devam ediyor.

                Kaç haftadır bu psikoloji içinde yazmak içimden gelmiyor. Ancak üzerimize düşen sorumluluğun baskısı da bizi rahat bırakmıyor. “Maraş Kıyamet-i Suğrası” diyebileceğimiz korkunç zelzelede kaybettiğimiz isimlerden birisi de Maraş’ın ayaklı kütüphanesi ve belki de son allâmesi merhum Yaşar Alparslan Hocamdı. Pınarbaşı’ndaki evinde rahmet-i rahmana yürüdü.

                Onun hatırasını bir yazı ile yâd etmek benim en başta gelen vazifelerimden birisi. Çünkü eğitim ve kültür hayatında bulunan çoğu Kahramanmaraşlı gibi benim de üzerimde büyük hakkı var.

                Ayaklı kütüphane ve allâme dedim. Çünkü eskiden birçok ilme ve esere ait bilgiyi hafızasında tutup, onu yorumlayan insanlara böyle denirdi. Mesela Osmanlı döneminin son ayaklı kütüphanelerinden birisi olan Ahmed Mithat Efendi bu evsafta anılırdı. İşte merhum Yaşar Hocam da böyle bir şahsiyetti.

                Onu ilk kez Endüstri Meslek Lisesi (eskilerin deyimiyle “Sanat Okulu”) 3. Sınıfta iken Din Kültürü dersimize girdiğinde tanıdım. Akrabalık ilişkimiz dolayısıyla bana “sen benim hısımımsın” derdi. Tabi o zaman yeni büyüme çağımızda olduğumuz için şahsiyetini tam anlamıyla idrâk etmemiz mümkün değildi. Üniversiteden mezun olup, döndükten sonra daha etraflı tanımaya ve ondan istifade etmeye başladık.

Müthiş bir hafızası ve korkunç bir merak duygusu vardı Yaşar Hocamın. Kitap merakı hastalık ötesi bir yaşam tarzıydı. Temel hedefi geçmişten günümüze özellikle Osmanlı Coğrafyasında yazılmış ve basılmış ne kadar eser varsa onları temin edip, kütüphanesi envanterine dâhil etmekti. Bu hususta hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı. Zaman zaman Divânlı Camii karşı sokağındaki evinde yaptığımız sohbetlerinde bazı nadir Osmanlıca veya Arapça eserleri nasıl tespit edip, elde ettiğini büyük bir keyifle anlatırdı.

Hiç unutmuyorum, bir kış gecesi idi. Yatsı namazından sonra Sabahaddin Kala ve Dr. Yasin Kozak Beyle yaptığımız bir ziyarette nadir bir eseri Adıyaman’da bir köyde bir zatta tespit ettiğini ve nasıl aldığını anlatmıştı. Bu eseri almak bir maaşına, 1 takım elbiseye ve bir büyük sini (tepsi) baklavaya mal olmuştu. Rahmet olsun gözüne kestirdiği bir eseri kütüphanesine koymak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyordu. Tam bir kitap mütehassısıydı. Elimde bulunan bir Osmanlıca eserin ki, cilt kapağında herhangi bir yazı olmamasına rağmen 3 ayrı kitaptan oluştuğunu ve onların da ne olduğunu söylemiş ve içini açtığımda dediği gibi olduğunu hayretle müşahede etmiştim.

KSÜ Kütüphanesine çok kıymetli eserler veya onların web ofset baskılarını kazandırarak üniversite kütüphanesinin sosyal ve dini ilimlere ait eserlerle zenginleşmesine katkıda bulundu. Üniversiteden çok sayıda akademisyen veya üniversite dışı araştırmacı ve müellife kaynak temin etme noktasında büyük hizmetlerde bulundu. Maraş dışından gelip, onunla saatlerce sohbet eden ulusal çapta çok sayıda bilim insanı oluyordu. Bunlardan birisinin de Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu Hoca olduğunu belirtmem onun dışarıdaki şöhretini ifade etmeye yeter de artar bile. 

Özellikle son 25-30 yıl içinde Maraş tarih ve kültürüne ait o kadar çok eseri şehrimize kazanırdı ki, tarihe geçen bir hizmet oldu. İlk kez Ukde Kitaplığı ile başlayan bu yayıncılık faaliyetlerinde şehrin varlıklı iş insanlarından ciddi mali kaynak da temin ediyordu. Yaşar Hocayı tanıyıp ta onun bu gayretine destek veren iş insanları onun maliyet faturalarını geri çevirmiyordu. Bu katkıya belediyelerin de katıldığını ifade etmeliyim.

Bastırdığı eserlere ek olarak kendi imzasıyla da çok sayıda eser çıkardı. Şehir için mühim ve yeri doldurulamaz bir envanter oluşturdu. Zaman zaman eserlere yazdığı önsözde kullandığı yerel Maraş Ağzı dolayısıyla eleştirilse de, o hiçbir zaman kendine has üslubundan taviz vermedi. Yaşar Alparslan nev-i şahsına münhasır bir insandı ve öyle de tarihe geçti. 

Uzun yıllar Serdar Yakar Beyle basım faaliyetlerinde birlikte yol yürüdüler. Yine Vefa Kırtasiye sahibi kıymetli dostum Mahmud Seyithanoğlu Beyin iş yeri onun önemli uğrak ve fotokopi işlerinde hususi merkezlerinden birisiydi. Onunla az veya çok teşrik-i mesaide bulunmayan yok gibi idi.

Her zaman güler yüzüyle, büyük küçük her sorana kapsamlı bilgi vermekte tereddüt etmeyişiyle mütevazı bir yaşam sürdü. Yeme içme adabı bile eski Maraş’ın izlerini taşıyordu. Ramazan’da tereyağlı hafif şekerli özel çörek yaptırma geleneğini hiç bırakmamıştı. En son yazın ziyaret ettiğimde bunu ayrıntılarıyla anlatmış ve arife günü veya birkaç gün öncesinde çöreğini Kayabaşı’ndaki fırında pişirtip, evinde eski usûl sererek soğutmaya bırakmaya devam ettiğini söylemişti. Ömrünün sonuna kadar da buna devam edeceğini söylemişti. Geleneklerin devamının öneminden uzun uzadıya bahsetmişti.

Bize çok kitap verdi. Kütüphanemde Maraş kitaplığına dair ondan elde ettiğim çok sayıda eser mevcut. Bizi kaynak olarak beslemekten çekinmezdi. “Oğlum benden istifade edin, biz artık yolun sonuna geldik” derdi.

Şehrin geleneğinde olan birçok sâlâ, ezan okuyuş şekilleri ve kur’an kıraatlarını bilirdi. Son yıllarda bunları seslendirerek dijital ortama aktarmıştı. Ne kadarını yaptı bilmiyorum ama işin mütehassısları konu hakkında bilgi sahibidir. Bir ara Sıddık Tekerek ağabeyimle de bu hususta görüşmüşlerdi, o bilir.

Çok sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisinin tezlerine materyal desteği sağladı. Doktoraya başladığımı duyduğumda bana da elinde Elbistanlı bir âlime ait doktora tezine yetecek kadar evrak bulunduğunu söyleyerek istersem onu çalışabileceğim önerisinde de bulunmuştu.

  Son çalışmasını şehrimizdeki ailelere yönelik yapmaktaydı. Zaman zaman benden de ailemle ilgili bilgiler ve belgeler temin ediyordu. Çalışma ne durumda bilmiyorum ama sonlarına geldiğini de söylemişti. Artık o eser ne durumdaysa o hâliyle basılması gerekli.

 Son görüşmemiz depremden yaklaşık bir hafta öncesi telefonla olmuştu. Bahsettiğim kitabıyla ilgili bir kısım bilgiler vermiştim. Yanıma gel de sana soracaklarım var demişti. Ben de “Hocam inşallah ilk fırsatta geleyim. Yalnız aşırı yoğunlaştım. Bir taraftan doktora dersleri, bir yandan da etraftan, eşten dosttan sürekli şehrin tarihi ile ilgili veya Osmanlıca bir evrakla ilgili yardım istendiğini ve herkesin talebine cevap vermeye çalıştığımı söylediğimde, “Sen de benim gibi oldun mu şimdi? Artık bu seninle hayatının sonuna kadar gider” demişti.

Yaşar Hocamla ilgili sayısız hatıra ve kişisel bilgi şehrin insanının hafızasında mevcut. Bunların zaman içinde toplanması ve ona ait kapsamlı bir biyografi çalışması ve tezler yazılması lazım. Depremde yıkılan evlerindeki eserlerin en mühim kısımları kızının öncülüğünde kurtarıldı. Kızından aldığım bilgiye göre 5 kamyon kitap alınarak güvenli yere nakledilmiş. İnşallah Yaşar Hocamın adına bir kütüphane, bir araştırma merkezi veya vakıf kurularak bu eserlerin ilim dünyasının hizmetine sunulması gerçekleşir. Türkiye çapında bu kadar çok ve nitelikli (!) bir şahsi kütüphane bir elin parmakları kadar ya vardır, ya da yok.  

Son olarak şahsi gözlemlerinden bir hatıramı daha ifade edeyim. Şehrin tarihi ile ilgili sohbetlerimizde hem sorduğumuz sorularla hem de konuyla ilgili anlattıklarımızla malumatımızın kendince takdir edilecek seviyeye gelmiş olduğunu gördüğünde eliyle başımızı mesh eder ve “aferin epey bellemişsin” derdi.

Rabbim sana rahmetiyle muamele eyleye hocam. Kahramanmaraş’a eşine az rastlanır bir hizmette bulunup, bu fani dünyadan baki âleme rücu eyledin. Mekânın cennet olsun.

09 Nisan 2023-Denizli