Dövizdeki dalgalanmanın arttığı şu günlerde “krizi fırsata çevirenler” adı altında sayısız habere rastlıyoruz. Bu haberlerin içeriği çoğunlukla “döviz arttı” bahanesiyle market raflarındaki fiyatların aşırı yükseltilmesi ve bu durumdan bazı kesimlerin haksız gelir elde etmesiyle ilgilidir.
Bu haftaki yazıda fiyatlardaki ayarlamaların gerçekten fırsatçılık olarak mı nitelendirilmesi gerektiğini yoksa bunun zaruri bir hal mi olduğunu irdeleyeceğiz.
T ürkiye’deki toplam üretimin ortalama olarak %60’ı ithal girdilere dayalı olduğu için, yaşanan döviz artışı üreticilerin maliyetlerinin artmasına sebep olmaktadır. Bunun en önemli kanıtı yükselen üretici fiyat endeksi(üfe)’dir. Geçtiğimiz pazartesi günü açıklanan enflasyon raporuna göre yurt içi ÜFE son 17 yılın rekorunu kırarak %32,2 olarak gerçekleşmiştir. Bunun anlamı yurtiçinde üretimle uğraşan kesimin maliyetlerinde %32 oranında bir artış meydana gelmiştir.
Üreticiler için zam yapmak aslına bakarsanız asla tercih edilir bir yöntem değildir. Bu durumu ÜFE’deki %32’lik artışa rağmen, tüketici fiyatlarındaki artışın %17 ile sınırlı kalmasından da anlayabiliriz. Üretici kesim, yaşadığı maliyet artışının hepsini birden birim satış fiyatına yedirememiştir. Bunun en önemli sebebi, üreticinin mevcut müşteri portföyünü kaybetmek istememesi ve pazar payını koruma arzusudur.
Bununla birlikte üretici ya da ticaretle uğraşan kesim zararına da iş yapmamalıdır. Örneğin 5 TL’ye ürettiği ya da satın aldığı bir malı dövizin normal seyrettiği bir dönemde 10TL’ye satan bir işletme, 5 TL’lik brüt kar elde etmektedir. Bu işletmenin hammadde, elektrik, doğalgaz, işçilik gibi maliyet kalemlerinde meydana gelen artıştan dolayı toplam maliyeti 9 TL’ye çıktıysa bu işletmeden yine bu malı 10 TL’ye satmasını beklemek abesle iştigal olur. İşletmeler elbette pazar payını korumak isteyecektir ama bunun karşılığında taviz göstereceği karlılık da yönetilebilir olmalıdır.
Ülkemizde faaliyet gösteren en büyük firmaların bile ortalama net kar marjları %10-%20 aralığındadır. Kredi faiz maliyetlerinin %40’lara ulaştığı ve alternatif sermaye değerlendirme araçlarındaki (vadeli mevduat, tahvil-bono) kazançların %24’ lerde gezindiği bugünlerde hala üretim yapan, işçi çalıştıran işletmelerin alnından öpmek gerekir. Bu firmalar mevcut sermayelerini risksiz araçlara yatırıp daha fazla kazanç elde etmek yerine stok riskini, tahsilat riskini ve makine yıpranma riskini göze alıp, üretim yapıyorlar ve ekonominin çarklarının dönmesini sağlıyorlar. Yukarıdaki ÜFE-TÜFE ilişkisinde de anlattığımız gibi tüm maliyetini de satış fiyatına yansıtmadan en azından işletmesini düşük karlılıkla devam ettirmek isteyen işletmelerin fiyat arttırma arzusunu anlamak gerekir kanaatindeyim. Tabii ki bu düşüncem geneldir ve “döviz arttı” diyerek genel fiyat arttırma trendine uyup haksız kazanç elde edenleri istisna olarak nitelendiriyorum.
Ülkemizdeki üreticiler daha fazla kar elde etmek amacıyla değil, üretmeye devam edebilmek amacıyla zam yapıyor. Zam yapamayan üretici üretemez ve azalan üretimin neticesi ise daha fazla zam (talep enflasyonu) olarak karşımıza çıkar. Bu sebeple vatan haini gibi lanse edilen “krizi fırsata çevirdi” haberlerini genelleme yapmadan okumakta fayda vardır. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.