Sanırım hayattaki en zor mesleklerden biridir anne ya da baba olmak. Dünyaya bir çocuk gelir ve kendisinden önceki hiç kimseye benzememektedir; ne bizim çocukluğumuza ne kardeşlerine ne de kendisinden önce dünyaya gelen diğer insanlara. Tek başına bir birey, tek başına yepyeni bir dünyadır. Onu, kendi ayakları üzerinde duran, sağlam karakterli bir birey olarak yetiştirmek için her şeye sıfırdan başlarsınız. Yeniden hem büyüyüp hem de büyüteceksinizdir. Ne aldığınız eğitim ne okuduğunuz kitaplar ne de deneyimleriniz… Hepsi bir kenarda kalır.
Değişen dünya ile birlikte çocuklarımızda değişiyor. Daha önce sokaklarda yaparak ve yaşayarak büyüyen çocuklar şimdi dört duvar arasında, bilgisayar başında, ellerinde tablet ya da telefonla büyüyorlar. Neredeyse gerçek hayatı tanımadan, cam bir fanus içindeyetişiyorlar. Her bilgiye tek tuşla ulaşabiliyor; fakat bu bilgiyi nasıl kullanacaklarını bilmeden hayata atılıyorlar. Bu durum da onları neredeyse bilgisayar, telefon ve tablet bağımlısı yapıyor.Aslında derslerinde yardımcı olsun diye aldığımız aletler onların en büyük düşmanı haline geliyor. Neredeyse çocuklarımız bizimle sohbet etmiyor, bir şeyler paylaşmıyorlar; yemekte, alışverişte, arabada sürekli ellerinde elektronik bir alet. Neredeyse çocuklarımızı tanımadan büyüyorlar. Hal böyleyken baba olmak da dünyanın en zor mesleği haline geliyor.
Çağımızda baba olmak, çocuk yetiştirmek gerçekten çok zor bir meslek; bir yandan çocuklarımız için çalışıp çabalarken, onlara bir sağlam bir gelecek hazırlarken diğer yandan çocuklarımızı kaybediyoruz. Onu dış dünyadaki tehlikelerden korumaya çalışırken aslında kendi elimizle tehlikenin içine atıyoruz. Her istediğine anlık ulaşan, daha düşmeden onu tuttuğumuz ama bir türlüde doyuramadığımız ve maalesef mutlu edemediğimiz bir çocuk haline geliyorlar.
Öncelikle bunlar 21.yy ın çocukları yani zamane çocukları… Nasıl değişen dünya için fabrikaları, iş makinaları yeniliyorsak, daha sağlam ve donanımlı arabalara biniyorsak kısacası hayatımızda eski şeyleri bırakıp yeni şeylere geçiyorsak; çocuklarımız içinde kendimizi yenilemeliyiz. Kabul etsek de etmesek de bunlar bilgisayar çocuklarıdır. Naif bir psikolojileri, sabırsız bir tutumları vardır. Bundan dolayı kendi çocukluğumuza benzemezler. Biz kendimizi zamane çocuklarına göre hazırlamalıyız.
İkincisi çocuklarımıza kısa da olsa zaman ayırmalıyız. Bazen farkında olmadan bizde telefon bağımlısı oluyoruz. İş, eş dost telefonu derken elimizden telefon düşmüyor. Bu da çocuklarımız için kötü örnek teşkil ediyor. Çocuklarımızın fiziksel olarak büyümeleri için nasıl gıdalara ihtiyacı varsa psikolojileri için de sevgi ve ilgiye ihtiyaçları vardır ve bunun en sağlam kaynakları anne babalardır. Bu sevgiyi onlara gösterin; çünkü çocuklar bu yaşlarda sevgiyi görmek ve hissetmek isterler. Günde yarım saat bile olsa onlarla vakit geçirin ama bu onun özel anı olsun. Sizde bırakın telefonu, televizyonu vb. şeyleri sadece ona vakit ayırın. Gözlerinin içine bakarak sıcak bir sohbet edin. Zaman zaman suskunluklarına kelime; zaman zaman çaylarına dem olun. Çünkü siz onun hayatındaki ilk kahramanısınız.
Üçüncü olarak; çocuklarınızla dertleşin çünkü çocuklarımız -biz de dâhil olmak üzere- nasihat ile değil yaparak, yaşayarak öğrenir ya da başkasının hayatından dersler çıkararak. Onları önemsediğinizi belli edin, derdinizi, sıkıntılarınızı yüzeysel de olsa anlatın. Fikir danışın ve onların fikirlerini önemseyin. Şu unutulmamalıdır ki nerede ve kim tarafından önemsenirsek orayı sever ve sahipleriniz. Tıpkıbizim de bazen arkadaşlarımızı aileden daha çok önemseyip daha fazla vakit geçirmemiz gibi.
Sonuç olarak: çocukların dünyasına girmek çok kolaydır ve bunun iki anahtarı vardır: Sevgi ve ilgi. Bunu onlara karşılıksız bir şekilde verin. Çünkü her istedikleri alınıyor zaten. Maddi olarak hiçbir eksikleri yok. Bu yüzden tek eksikleri var o da sizin, onlara olan ilginiz ve sevginiz. Sizin eksikliğinizi başka şeylerle kapatmasına izin vermeyin. Sıcak bir sohbet, keyifli bir akşam yemeği en güzel terapidir çocuklara. Eğer sürekli eleştiri ve karşılaştırmaya maruz kalırlarsa o ortamdan kaçar ve sanal dünyaya kendilerini bırakırlar. Çünkü o dünyada kimse onu eleştirmiyor, kimse yargılamıyor ve kimse öğüt vermiyor. Belki bizim çocukluğumuzda olsaydı bu kadar imkân, bizde aynısını yapardık, kim bilir!..