Onikişubat Belediye Başkanı Hanefi Mahçiçek’in yıllardır eğitime katkılarıyla biliniyordu. Geçtiğimiz günlerde bu katkılarına bir yenisini daha ekledi. Hali hazırda şehrin yazarlarının kitaplarını yayımlamakta, onlara bu anlamda destek olmaktaydı. Şehre kırk dört yıl edebiyat öğretmeni olarak hizmet etmiş Ahmet Yüzeroğlu’nun da yıllardır hayali bir kitabının olmasıydı , seksenlerine gelmesine rağmen bu hayalini gerçekleştirememişti. Onikişubat Kültür Müdür’ü Serdar Yakar Bey bu hayalin gerçekleşmesi için Ahmet Yüzeroğlu’nun yayımlanmış bütün yazılarını toparlayıp kitaplaştırdı. Onikişubat Belediyesi’de kitabı yayımladı. Emeği geçenlerden Allah razı olsun kıymetli bir kalemi edebiyata kazandırmış oldular.
KADRİYE KIRDÖK; Kıymetli hocam bizi evinizde ağırladığınız için sevgili eşinize size teşekkür ederim. Onikişubat Belediyesi yazarların kitaplarını yayımlamada takdir edilesi bir çaba sarf ediyor, Hanefi Mahçiçek Başkanımıza ve Kültür Müdürümüz Serdar Yakar Bey’e teşekkür ederiz. Kitabınız hayırlı olsun.
AHMET YÜZEROĞLU; Sizler de hoş geldiniz, adınızı sadece Kadriye Kırdök asla diyemiyorum, onun için sizleri Kadriye Kırdök Hanımefendi olarak selamlıyorum. Sizi 20 yıl öncesinden tanıyalı beri içimde yediveren gülleri gibi yaprak yaprak açtınız. Her hikayenizi okudum diyemiyorum, çünkü onu saymıyorum. Okumakla iş bitmiyor, sizin hikâyenizi kelime kelime ezberleyip, girdiğim sınıflarda emekli oluncaya kadar okudum. Bir sizin hikâyelerinizi, bir de sizden evvelde Şevket Bulut’un, rahmetlinin hikâyelerini girdiğim sınıflarda okurdum. Ben, kalın kaşlı görüntümle sınıfa ilk girdiğim zaman çocuklar azıcık çekinirler. Sonra mizacımın yumuşaklığını anında çözerler, ondan sonra asla o çocukları yerinde tutamam sanki tepemde hoplarlar. Ama Şevket Bulut’tan veya sizden bir hikâye okuduğum zaman öğretmenliğin tadını, lezzetini alırdım. O çocukların kendilerinden geçercesine donup kalışlarını gördüğüm zaman öğretmenliğimin güzelliğini yaşardım. Ben bir yazar değilim, çocukluğumdan beri edebiyat heveslisiyim. İçimi edebiyatla ısıttım, belleğimi hayran olduğum dizelerle, güzel özdeyişlerle, paragraflarla süsledim. Bu yönden sevdiğim, mutlu olduğum, huzur bulduğum bir mesleğim var. Ben bir edebiyat öğretmeniyim. 40 yıl Ticaret Meslek Lisemizde öğretmenlik kadar kütüphane görevlisi de oldum. Kütüphaneden hiç çıkmadım, ikinci evim gibiydi, sığınağımdı. Orada hep yazarlarla konuşurdum, kaç asır evvel yaşarsa yaşasınlar onlar benim en yakın dostlarım, sırdaşlarımdı. Yıllarımı böyle geçirdim. Sadece bir edebiyat heveslisi, hayalperest olarak yaşadım. O kitapları okudukça, istekli olamama rağmen, ben bunların yanlarından bile geçemem diye düşünür o anda kalemim düşerdi elimden. Siz böyle şeyleri sevmezsiniz biliyorum Kadriye Hanım, sizin bir hikâyenizi okuyorum, bayılıyorum ve sonra o içimde papatya gibi patlayacak olan yazma edimim birden bire kesilmiş bir süte dönüyor, hikâye böyle yazılır işte diyorum.
KADRİYE KIRDÖK; Estağfurullah hocam, mahcup oluyorum.
AHMET YÜZEROĞLU; Ama hiç hayalimden vazgeçmedim. 43 yıl öğrencilerimin bana neden kitabınız yok sorusuna cevap veremedim. Ben hamam bohçası gibi iki elimde kitap dolu poşetlerle sınıfa girerdim. Hangi yazarı işliyorsak, o yazarın ne kadar kitabı varsa bulmaya, tamamlamaya çalışır öğrencilere getirirdim. Meraklı olanlar alıp okurdu. Bu kadar kitap hamallığı yaptınız, sizin de bir kitabınız var mı sorusuna karşılık minnacık, broşür gibi de olsa bir kitabımı gösteremedim. Çok şükür, sağ olsun başta Serdar Yakar Beyimiz ve Onikişubat Belediye Başkanımız olmak üzere bana sürpriz yaptılar. Benden habersiz 20 yıldır farklı yerlerde yayımlanan ve nerede olduğunu benim bile unuttuğum yazılarımı toplamışlar.
KADRİYE KIRDÖK; Kahramanmaraş’ın edebiyatına katkınız o kadar çok ki bu kitap geç kalmış bir kitap diye düşünüyorum. Ben daha çok kitaplarınızın çıkacağını, çok notlarınızın olduğunu biliyorum. Kendinize ve bize haksızlık etmeyin. Günümüzde cümle kurmayı bilmeyenler bile seri seri kitaplar çıkarıyor. Bilmeden birçok genç o kitaba para verip okuyor, zaman harcıyor. Sizin gibi değerler yazmadığı, yayımlamadığı için onlar çıkıyor piyasaya. Yazar, şair olan öğrencileriniz var ama siz hep bir kenarda gizlenmişsiniz. Keşke ben de lise de sizin öğrenciniz olsaydım diye kıskanıyorum.
AHMET YÜZEROĞLU; Ben öğrencilerimi Hacı Bektaş Veli gibi bağrıma bastım, incinsen de sen incitme dedim. Bir öğrencime kırık not verirken ben bin kere kırıldım parçalandım. Zayıf alabilirsin yavrum, cumartesi ben okuldayım anlamadığın ne varsa gel anlatırım, erinmem üşenmem derdim. Ben geçer not verirken vicdanım rahat olmalı. Çocuklarımızı kaybetmemek için mücadele ettim. Her şeyin temeli eğitimdir. Atatürk’ün güzel bir sözü vardır; “benim düşüm ancak eğitimle gerçekleşir.” Sorunlarımızın tek bir reçetesi vardır eğitim. Biz eğitimciler üzerimizdeki sorumluluğun kutsallığını unutmamalıyız. Emekli olursam ne yaparım diye düşünürdüm. Atatürk İlkokulu’nun kapısında Ali Ede vardı. Kitap sayfalarından yaptığı külahlara tuzlu nohut, patlamış mısır koyar çocuklara dağıtırdı. Ben de o manzarayı çok severdim. Ali Edemiz öldü, ben bu işi yaparım, çocuklar başıma üşüşsün derdim. Şu yaşımda bir hayalim daha var, okulun kapısında durup, çıkan her öğretmenin elinden tutup şunu demek isterim; şu adım attığın eşikten öğretmen olduğunu unutmadan çık, sabah dersine yüreğini titreterek gir. Tek başına kalsan da zararı yok. Fikret’in bir sözüdür; inandığın bir yola tek başına da olsa düşmeli, asla arkasına dönüp bakmamalı. Hedefine kilitlenmeli.
KADRİYE KIRDÖK; Harikasınız hocam. Ben size baktığımda şunu görüyorum; hayatın tüm derinliklerine nüfuz eden bir ruhunuz var. Bu da en çok edebiyatçılarda olur. Eğitimde, insan doğasını tanımada, öğrenciye bakış açınızda, zengin, fakir fark etmeden toplumun bütün kesiminde empatiyle derinleşmişsiniz. Sizin ruhunuz maddenin ardındaki manayı görmüş. Benim yazım hayatımda da önemli bir yeriniz var. İlk kitabımın dosyasına bakmanız için size teslim etmiştim, sizin onayınız benim için önemliydi.
AHMET YÜZEROĞLU; Ah Kadriye Hanım, ben bunu yıllardan beri içimde sakladım, bir fırsatını kollayıp söylemek istedim. Bir sefer sizin okuyucularınıza kitap imzanız vardı, sağ olun o kıymetli vaktinizden birkaç dakika ayırmıştınız. O bir fırsattı ama orada kucağında bebekleri olan hanımlar vardı vakit olmadı. Bunu bir topluluk karşısında sizin yanınızda anlatmak isterdim. İlk hikâyeleriniz 2001 ve 2002 deki Şevket Bulut hikâye yarışmasında üst üste birincilik aldı ve ben jürideydim, bu benim için şanstı. Kadriye Kırdök adı beynimize, yüreğimize bir taç gibi kondu ve hala o yerinde durmakta. Hikâyelerinizi şiir gibi okudum, düz yazı gibi okumadım. Siz o zaman kendisindeki cevheri bilmeyen, ürkek, genç bir öğretmendiniz. Hikâyelerinizi okuduğumda, 19. YY ’ın Rusya dev hikâyecilerini okumuş gibi oldum. Mavi Çiçekli Nazilli Basması’nı, Eksik Dileği okuduğumda olamaz dedim. Hala da inanmış değilim. Şu an da yine karşımda mahcupsunuz, mütevazısınız, devliği içinizde nasıl saklıyorsunuz anlamıyorum. Hikâyelerinizi toplayıp kitap yapmak istemişsiniz, hikâye dosyanızı oturduğunuz evin altındaki dükkâna bırakmışsınız, bir de pusula iliştirmişsiniz; Ahmet Hocam bu dosyayı bir okuyunuz, beğenmediğiniz cümle, paragraf hatta sayfa bile olsa hiç acımayın çıkarın, çapraz atın üstüne. Bana açık çek verdiniz. Hikâyelerinizi çok defa okumuşluğum vardır, okuyorum ve bir nokta yanlış arıyorum, mercekle arıyorum, cümle düşüklüğümü var, paragraf geçişlerinde uyumsuzluk mu var, anlatım bozukluğu mu var, hayır. Bir baraj kapağı açılmış, almış beni bir saman çöpü gibi götürüyor. Sizinkisi böyleydi. Anında arayıp da bundan alası olmaz demem gerekirdi diyemedim. Baştan savma, okumamış gibi, tamam hocam olmuş demiş olmamak için aramadım. Ara epeyce uzadı, bu defa mahcubiyet oldu görünmez oldum. Bir iki defa yürüyüş yaparken sizinle karşılaştım, utandım ve artık aylar geçmişti. Hocam okudunuzsa da okumadınızsa da verin şu dosyamı diyecek hale getirdim sizi. Şu an içim rahat, sizi seven sizin okuyucunuz olmaktan mutlu olan, bilhassa yeni yetişen genç kızlarımız, hanımların bir ablası olarak yol açansınız, daha çok onlar için söylüyorum. Siz Maraş’ımızın Kadriye Kırdök Hanımefendisisiniz. Ben hayran olduğum yazarları bir vitrinden bakar gibi gördüm. Devleştirdiğim yazarlardan bazılarını görme fırsatım oldu. Yakup kadri Karaosmanoğlu’nu, Arif Nihat’ı, Aşık Veysel’i gördüm, dinledim. Ben o gördüğüm dizinin içinde Kadriye Kırdök Hanım’ı da dinledim, gördüm, üstelik evimde misafir ettim deme şansına sahibim şu anda. Tek göz toprak damlı evimiz vardı, ışığı yakamazdım, soğukta olsa dışardaki çardağa yer yatağı sererim, bir seyyarla yanıma aydınlatma köşesi yapar ve yorganın altında Yakup Kadri’nin hikâyelerini romanlarını okurdum. Oysa yarın fizikten, geometriden, cebirden yazılımız olurdu. Ben fen derslerimi bütünlemelerde geçerdim.
KADRİYEKIRDÖK; Ben sabah beri masanın altına mı girsem diye düşünüyorum ama giremiyorum. Mahcup oldum, ben de şunu söylemek istiyorum. Yirmi yıl önce ürkek, korkak bir hikâyeci olarak bir yerlerde hikâyelerim yayınlanıyor, ödüller alıyorum ama daha ne olduğumun farkında olmayarak yürüyordum. O yolda siz bana beğenilerinizle, övgülerinizle cesaret verdiniz. Ahmet Yüzeroğlu gibi bir edebiyatçının bana güvenmesi sorumluluk yükledi. Kendimle yarıştım, bir üst noktaya nasıl geçerim diye mücadele ettim. Allah rahmet etsin, Bahattin Karakoç üstatla fuarlarda karşılaştığımızda şunu derdi; sen yeteneğinin farkında değilsin, edebiyatın fişeğisin, öykünün Süreyya Ayhan’ısın. O dönem atletizmde Avrupa şampiyonu olmuştu Süreyya Ayhan. Ben sizin gibi kıymetli büyüklerimin bana güvenmesinden dolayı bir önceki Kadriye’yi geçmeye çalıştım. Ahmet Yüzeroğlu bunu övüyor ama pek bir şey de yok derlerse ben kahrolurum.
AHMET YÜZEROĞLU; Ben sizin Çorak Tarla hikâyenizden etkilendim ve tiyatroya çevirdim. Öğrencilerimle sahneye koymak için çalışmalara başlamıştım, en iyi rolü yapana not defterimi vereceğim, kendine istediği notu yazsın dedim. Bu sefer öğrenciler sökün etti. Sizin Çorak Tarla hikayeniz bir şehit ailesinin düştüğü acıyı çok iyi anlatıyor. Kırk yıldır süren bir terör sorunu var. Güçlü bir kalemsiniz, eğitimcisiniz, gururumuzsunuz. Yeni yetişmekte olan kızlarımıza, annelere tepeden tırnağa her şeyinizle örnek oluyorsunuz. Biz millet olarak gençlere yanlış kişileri tanıttık. Sizlerin yaptıklarını hiç ediyorlar. Siz yolunuza devam edin.
KADRİYE KIRDÖK; Şehitler gününde büyük bir organizasyonla, şehrin önde gelenleri ve komutanların karşısında Sabancı Kültür Merkezi’nde Çorak Tarla’yı çok başarılı sahnelemiştiniz, utandığımdan en arka sırada izleyip, sessizce salonu terk etmiştim. Sizin tiyatrolaştırıp sahneye kazandırmanız benim için birçok kıymetli. Ben size çok teşekkür ediyorum ve sizden bundan sonra birçok kitap bekliyoruz.