“Yatırımcılar paraları için güvenli liman arayışındalar”
“İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim”
“Güvenini paraya bağlama ama paranı güvene bağla”
“Para politikasında güven verici adımlar atmak gerekir”
…
…
Farkındayız ya da değiliz ama para ile güven kelimesi birbirine sıkı sıkıya bağlı bir vaziyettedir. Geçtiğimiz günlerde tam da Usd/TL’de korkulan eşik 5.00 aşıldığında bir Alman arkadaşım ile birlikteydim ve kendisi “money is trust” (para güvendir) şeklinde yorum yapmıştı. Gerçekten de literatürede - giriş kısmında da yer aldığı üzere- para ile güvenin mutlak bir ilişki içinde olduğunu gösteren bir çok örnek söze rastlayabiliyoruz.
Belki sizin de dikkatinizi çekmiştir. Özellikle havaalanlarında bulunan, cam hazneli yardım-bağış kutularında çeşitli milletlere mensup binlerce insan, gönlünden kopanı oraya bırakır. Dışarıdan baktığınızda birbirinden renkli banknotların aslında hepsinin bir değeri vardır ama bu değerlerin birçoğu o kutunun içindeki örneğin 10 usd/eur’dan daha değerli değildir. Peki bu fark nereden gelir? Bu fark, 10 usd’nin ya da 10 eur’nin herkesçe bilinen bir değerinin olduğunu bilmenin güvenidir.
Usd/TL dediğimiz şey aslında bir pay/payda ilişkisinden ibarettir. Pay ne kadar güçlü ise kotasyon o kadar yüksek; payda ne kadar güçlü ise kotasyon o kadar düşüktür. Güçlü olup olmama durumu ise ilgili para birimine duyulan güven ile birebir ilişkilidir. Bugünlerde Türkiye’de birçok sektörün yurtiçinde bile satışlarını döviz bazında gerçekleştirme arzusu, TL’ye olan güvensizliği birebir gösterir durumdadır.
Şimdi ne olacak peki? Korkulan başımıza geldi, Dolar 5 lira, Avro 6 lira oldu da geçiyor bile... Ülkemizdeki şirketlerin kredi borçları, borçlanma maliyetleri uçuyor, kıt kanaat kazanılan karlar ancak kredilerin kur farkını ödüyor (ya da ödeyemeyip şirketi kriz durumuna sokuyor). Kısa vadede bu sancının dinmesi tamamen yurtiçindeki dövizin miktarının artmasına bağlı. Bununla birlikte ülkemizdeki risk seviyesi (cds) bu denli yüksekken ve genel şirket karlılıkları kur farkından ve yükselen üretim maliyetlerinden dolayı bu denli darbe yemişken sıcak para ya da uzun soluklu yatırımla bu döviz artışının artması pek mümkün görünmüyor. O halde yapılacak olan şey, yerli para birimimize olan güveni arttırmaktır.
TL’ye olan güvenin artması, TL kullanımının artması ile sağlanır. Bunu sağlamak için hem vatandaşlara hem de devlete önemli görevler düşmektedir. Vatandaşın yapması gereken, fazla harcamadan kaçınıp, eldekinden arttırmak ve gereksiz borçlanmamak, arttırdığı tasarrufunu da dövize dönmeden yerli para ile yatırıma (ticaret, banka, altın hesabı vs.) dönüştürmektir. Karar alıcıların yapması gereken ise vatandaşı yerli parada tasarrufa özendirmek için enflasyonu düşürmeye yönelik sıkı para ve maliye politikası uygulamaktır.
Tasarruf düşüncesi en tabandan başlayıp en üst kesimdeki şirketlere ve kamu kuruluşlarına kadar ulaşmalıdır. Rahmetli dedemin en önemli prensiplerinden birisi cebinde yetecek kadar parası olduğunda beyaz eşya, televizyon, giyim kuşam eşyası vs. almak, parası yoksa taksitle dahi olsa almamaktı. Kredi kartının yayılmaya başladığı dönemde bile bu akıma karşı durmuş ve ayağını yorganına göre uzatmayı hep bilmiş. Şu an bizim ihtiyacımız olan şey, borçlanarak da olsa tüketmek kolaylığından uzak durmaktır. Bu durum enflasyonun da dizginlenmesine önemli ölçüde hizmet edecektir. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.