Bugünlerde ekonomi bültenlerinde küçükbaş hayvan ithalatının artacağına yönelik haberlere rastlıyoruz. Yetkililer, bunun sebebinin kırmızı et fiyatını düşürmek olduğunu belirtiyorlar.

***

Bu mikro-örnek, aslında enflasyon ile mücadele sürecini yaşayan Türkiye’nin aldığı tedbirlerden bir tanesi. “İthalat ile miktarı arttır, miktar artınca fiyat düşsün, fiyat düşünce enflasyon azalsın” düşüncesine yıllardan beri alışkınız.

***

Enflasyonun ne kadar illet bir şey olduğuna geçen hafta değinmiştim. Enflasyonu yenmeliyiz, bu şart. Bu konuda Merkez Bankası (TCMB) sıkı para politikası uyguluyor uygulamasına ama gelin görün ki ekonomideki genel görünüm hiç de sıkı politika uygulanıyormuş gibi değil. Enflasyon: %11,9, USD kuru:3,88, gösterge faizi:%13,8 seviyesinde bildiğiniz üzere. Demek ki sadece TCMB’nin eline bakmamak lazım. Başka ne önlemler alınabilir peki?

***

1- Enflasyonu yenmek için üretimi bollaştırmamız şarttır. Üretimi bollaştırmak uzun vadeli bir çözüm olduğu için, devletimiz hızlı reaksiyon alabilmek adına ithalatı tercih ediyor (yukarıdaki et örneğindeki gibi). Kaldı ki burada şunu sorgulamak gerekiyor: ithalat arttığında dışarıya döviz çıkarıyoruz ve miktarı azalan döviz yükselişe geçiyor. Yükselen döviz ise enflasyonist baskı oluşturuyor. İçerideki üreticinin daha pahalı üretim yapmasına ve satmasına sebep oluyor. Dolayısıyla ithalata yönelmek doğru bir çözüm değildir. Burada yapılması gereken mutlak surette yerli üretimi teşvik etmektir. Tabii ki ithalat yapacağız ama bu ithalat, üretim yapabilmek için gerekli olan hammadde tedariğinde olmalıdır. Özellikle ülkemizin bu hassas döneminde son tüketim malı ithalatına kısıtlanma getirilmelidir.

***

2- Üretim artışı olduğu kadar tüketim artışına da bir fren mekanizması getirmeliyiz. Kişiler bu dönemde biraz daha tasarruflarını arttırmalıdır. Az harcamalı, birikim yapmalı ve bu birikimini ya ticarette ya da başka bir yatırım aracında değerlendirmelidir. Tasarruf düşüncesi, sadece market, akaryakıt vs. harcaması olarak değil, hayatımızın her noktasına sirayet etmelidir. Enerji tasarrufu sağlamak bile bu amaca hizmet eder. Elektrik, doğalgaz ve akaryakıt kullanımında tasarrufa gitmek, devletin bu malları elde ederken yapması gereken ithalatı kısar. Hepimiz akaryakıt fiyatlarından şikayetçiyiz ama unutmayalım ki, akaryakıta olan talebimizi %20 oranında kıssak fiyatlar otomatik olarak 35 kuruş aşağıya inecektir.

***

3- 1.önlemde açıkladığım duruma paralel olarak, yurtiçinde dolanan döviz miktarını arttırmamız lazım. Bu doğrultuda, sanayicilerin ihracata ağırlık vermesi ve turizmin canlandırılması gerekir. Ayrıca yurtiçinde yabancı yatırımcıyı çekebilmek amacıyla ülkede güven ortamının sağlanması gerekir. Güven ortamının sağlanmasında, devletimize çok yük düşse de bizim de yapabileceğimiz şeyler vardır. İçinde yaşadığımız şehirlere sahip çıkmak bunun başında gelir. Komşuluk ilişkisinden tutun da trafik kurallarına uymaya kadar bir çok şey bu güven ortamının tesis edilmesi noktasında yap-boz parçaları hükmündedir.

***

Aslına bakarsanız, şu sıralar yaşadığımız bütçe açığı, cari açık, yüksek enflasyon, yüksek faiz gibi problemlerin en büyük sebebi döviz kurlarındaki hızlı yükseliştir. Örneğin 2014 yılında petrolün varil fiyatı 120 usd seviyesinde iken mazotun kdv dahil fiyatı 4 TL idi ama şu sıralar %50 oranında düşen varil fiyatına rağmen mazotun litre fiyatı 5 TL’yi geçti. Petrol Usd cinsinden alındığı için, kurdaki yükseliş pompa fiyatlarında artışa sebep oldu.

***

Şu sıralar dövizin Türk lirası karşısında böyle bir tırmanış izlemesinin en önemli iki sebebi var: birincisi Amerikan Doları’nın tüm dünyada değer kazanması, ikincisi ise ülkemizin risk priminin (CDS) yükselmesi. Bu problemlerden birincisi ile ilgili yapabileceğimiz pek bir şey yok ama ikincisi için çözüm bulunabilir. Yukarıda açıklanan bir takım mücadele önlemleri, ülke riskini ve dolayısıyla enflasyonu azaltmak konusunda orta vadede çözüm sunacaktır. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.