Son yıllarda şehrimizdeki tarihi yapılarımızın restorasyonu konusunda çok ciddi adımlar atıldı. Çoğunluğu Dulkadiroğlu bölgesinde ve çarşılarda yer alan bu yapılar Maraş’ın tarihi dokusunu göz önüne sermede büyük katkı sağlıyor. Yerli ve yabancı turizm ve tanıtım açısından şehrimizin marka değerini artırıyor. Son olarak Alauddevle yapısı aşağı bedestenin (kapalı çarşı) dış kısımlarının da restorasyonla yepyeni ve estetik bir görüntüye kavuşmuş olması oldukça sevindirici bir gelişme oldu. Emeği geçenleri Maraşlı adına tebrik ediyorum.
Bu yapılar çeşitli amaçlarla kullanılarak değerlendiriliyor. Genellikle de müze olarak tanzim ediliyor. Tamamını gezdim, inceledim, değerlendirmeler yaptım.
Ancak, bu tarihi yapılarımızın kullanım çeşitliliğini artırmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar müzeyi gezip gidiyor ve gezdiğiyle kalıyor. Bu binalarımızdan azamî derecede istifade etmemiz gerekiyor. Nasıl mı?
Şehrin insanı olarak yenilikçi düşünceleri buradan paylaşıp, yetkililer için yeni bakış açıları ortaya koymak da bizim sorumluluk alanımıza giriyor herhalde. Ne de olsa istişare sünnettir ve istişarede hayır vardır. Düşüncelerimizi istişare bâbında değerlendirmekte fayda var.
Öncelikle şunu aklımızdan çıkarmayalım ki, Kahramanmaraş uzun tarihi birikimi ve kültürel çeşitliliği ile ülkemizin nev-i şahsına münhasır güzide kentlerinden birisidir. Burası Müslüman Türk kültürünün en belirgin olduğu yerlerden birisidir. Bu minvalden hareketle tarihi yapılarımızın bir kısmını bize ait sanat ve kültürümüzün daimi surette icra edildiği mekânlara dönüştürebiliriz.
Misâlen; Üdürgücü Konağı’nı ele alalım. Bahçesi yine müze olarak kalsa, üst katlardaki odaları “Hatt, Ebrû, Tezhip, Minyatür, Sim Sırma, Musiki” gibi sanat dallarımızın fiilen icra edildiği mekânlar durumuna getirilse ne iyi olurdu.
Şehrimizde bu sanatlarda yetişmiş çok sayıda sanatkârımız var. Hem üniversite bünyesinde hem de müstakil olarak hizmet veren sanatkârlarımıza “buyurun kardeşim size mekân ve imkân. Hem sanatınızı daimi olarak icra edin hem de yetenekli ve istekli insanımızı bu mekânların tarihi havası içinde yetiştirin” dense, inanın ne kadar güzel neticelere vesile olur.
Öncelikle bu binalarımız gün boyu arı kovanı gibi işleyen nezih mekânlar olarak cazibe merkezi olur. Sanatkârlarımıza verilen bu değerle sanata ve sanatçıya olan ilgi artar.
Ayrıca bu gibi sanatlara ilgisi olan insanımız gideceği adresi bilir, arayış içinde olmaktan kurtulur. Kendi kendine uğraşa uğraşa ney üflemeyi öğrenen ve geliştirmek için hoca arayışında olan öğrencilerimiz var. Böyle mekânlar olsa herkes aradığını nerede bulacağını bilir.
Nice yetenekler vardır ki, imkân bulamadığı için o yeteneği kuvveden fiile çıkmadan kaybolup gitmiştir. Sinan’ı; Mimar Sinan yapan, Kanunî Sultan Süleyman’ın onun yeteneğini keşfedip, elinden tutarak imkân vermiş olmasıdır. Yoksa o da mimarlar ocağında bir mimar ustası olarak hayatını tamamlar, bu dünyadan geçer giderdi. Bilmem anlatabildim mi?
Bu sanatlarımızın düzenli olarak icra edildiği binaların sokakları ayrıca şenlenir. Etraflarında bu sanatlara ait malzemelerin satıldığı bir iki iş yeri açılır. Şehrimizde Türk İslam Sanatları sokakları oluşması fena mı olur?
Şehrimizin geçmişten günümüze gelen kendine özgü birçok halk hikâyesi var. Çocukluğumuzda büyüklerimizden bunlardan çokça dinledik. TV’nin yayılmasıyla bu gelenek büyük oranda kayboldu gitti. Hikâyelerin bir kısmı yazıya geçirildi, bir kısmı zihinlerde muhafaza ediliyor. Bu tarihi konaklarımızdan birini halk hikâyelerinin canlı olarak anlatıldığı mekânlar durumuna getirebiliriz. Hem tiyatro hem de anlatı kabiliyeti yüksek yetenekli insanlarımız halk hikâyelerini pekâlâ anlatabilir. Çocuklarımız için şahane bir imkân olur.
Üdürgücü Konağını meselenin gözümüzde iyi canlanması için misal olarak verdim. Tabi ki başka binalarımız da bu işler için uygun olabilir. Mesela tarihi Taş Han’ın üst katı bu tip faaliyetler için oldukça isabetli olabilir.
Yapılabilecek çok şeyler var. Yeter ki yapma iradesini ortaya koyalım. İş belediyelerimize düşüyor.