Türkiye son yıllarda büyük bir dizi film atağı gerçekleştirdi. Son verilere göre dizi film ihracında dünyada 2. sıraya yükselmiş durumda. Bu Türk sinema ve televizyonu için muazzam bir başarı. Bu filmlerin dış dünyaya satılmasının getirdiği büyük mali kazancın yanı sıra Türkiye’nin tanıtımı ve sevdirilmesi konusunda da katkısı göz ardı edilemez.
Dizi sektörü içinde “tarih konulu” dizilerin belirli bir ağırlığının da olduğu ortada. Bunlar içeride ve dışarıda çok ciddi bir izleyici kitlesine sahip. İnsanımızın tarih bilgisi ve bilincine büyük katkısı oluyor, hamaset duygularını artırıyor. Bunlar güzel şeyler. Mesleğimiz icabı bu tip dizilerin öğrencilerimizin tarihe merak duygusu ve öğrenme düzeylerine de katkı yaptığını gözlemleyebiliyoruz.
Tarih dizilerinin uzun metrajlı yapımlar olmaları sebebiyle senaryolarının zengin ve heyecan seviyesinin yukarıda tutması gerekiyor. Aksi halde uzun ömürlü olmuyorlar. Bu sebeple ana konu etrafında büyük oranda kurgulanmış şahsiyetler ve konular dizilerin uzun ömürlü oluşunu sağlıyor. İşin doğası bu.
Bu konu ile ilgili zaman zaman gerek öğrencilerimizden gerekse etrafımızdan “bu filmlerdeki hadiselerin ve kişilerin de kadarı gerçek?” sorusuyla karşılaşıyoruz. Verdiğimiz cevap; “%10’una kadarını gerçek, diğer kısımlarını kurgu olarak kabul edin ve kaynaklar tarafından doğrulanmayan bilgileri tarihsel gerçeklik olarak algılamayın” şeklinde oluyor.
Neden mi? Aksi takdirde adı üstünde film olan bir gerçekliği “bilim” olarak kabul eden bir kitle oluşur ki, o da toplumun tarih algısına büyük zarar verir.
Bu hususta film yapıcılarına, senaryo yazarlarına ve bu filmlerin tarih danışmanlarına büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü senaryolar içinde zaman zaman tarihsel gerçekliğin zıddına bir kısım senaryolar işleniyor ki, bu da sıkıntı oluşturuyor. Çünkü bizim insanımız tarih filmlerinden derinden etkileniyor ve bazen de senaryodaki kurguyu tarihsel gerçeklik algısına dönüştürüyor. Bu da tarihçilerin meselenin aslını anlatmasını zorlaştırıyor. Bu, tam da YANLIŞI DÜZELTMEK HÂKİKATİ ÖĞRETMEKTEN ZORDUR darb-ı meselinin tarifi oluyor. Burada isim vermeden ve severek izlediğim tarih dizi veya filmlerindeki böyle hatalara sadece bir örnek vermek istiyorum:
Osman Gazinin hayatı çerçevesinde Osmanlının kuruluş yıllarını konu edinen dizimizde belirli aralıklarla Konya’dan Selçuklu yöneticileri gelerek Osman Gazi’ye kök söktürüyorlar ve neticede Osman Gazi Selçuklu yöneticilerini alt etmeyi başarıyor. Hatta Osman Gazi Konya’ya gidip, orada bir şekilde herkese baskın çıkmayı başarıyor.
Bu tip senaryolar izleyiciler üzerinde Selçuklulara yönelik olumsuz bir havanın oluşmasına neden oluyor. Bu tip senaryolar, filme renk katmaktan çok tarihi çarpıtıyor. O dönem Konya’daki Selçuklu Sarayı tamamen İlhanlı Moğollarının kontrolü altına girmiş ve uçlar üzerinde baskın bir tesiri kalmamıştır. Hiçbir tarih kroniği Selçukluların, Bizans ucunda “gaza ve cihad” bayrağını dalgalandıran bu yiğit Türkmen beyliğinin işini zorlaştırmaya yönelik bir adım attığına dair bir bilgi vermez.
O döneme ait bilgilerin kısıtlı olması senaryo yazarlarını böyle bir kurguya itiyor olabilir. Ancak hiçbir kurgu gerçek şahıs veya kurumlarla ilgili tarihî akışa ters bilgi vermeyi meşrulaştırmaz. Kaynaklar, Osman Gazi’nin tüm mücadelesinin bölgedeki Bizans Tekfurları, Katalanlar ve Çavdar Tatarı denilen bir grupla olduğu şeklinde bilgi verirler. Moğollar bile Marmara-Sakarya bölgesinde etkin olmamışlardır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Diğer dizilerde de bu tip örnekler maalesef karşımıza çıkıyor. Ancak yazımızın boyutu buna müsait değil. Amacımız bu dizileri kötülemek de değil. Dedim ya severek izliyorum. Çünkü bu filmlerde kendimi ve tarihimi buluyorum. Devamlarından da yanayım. Ancak bu filmlerin senaryolarının tarihsel gerçeklere uygun kurgulanması taraftarıyım. Bilinçli bir izleyici olarak da böyle bir hassasiyetin film kalitesini daha da artıracağı inancındayım.
İbrahim KANADIKIRIK