ABD’nin Türkiye ile açıktan mücadele ve düşmanlık siyasetinin ilk tezahürü Suriye ve Irak’taki PKK/YPG varlığını açıkça destekleyip, on binlerce tır dolusu ağır silahlar ve araçlarla donatıp eğitim vermesi oldu. Her ne kadar bu silahlar YPG’ye teslim ediliyor olsa da terör örgütünün asıl vazifesi bu silahları ABD namına koruyup muhafaza etmektir. Bunlar ileride ABD ve müttefiklerinin (İsrail ve AB ülkeleri) kullanması için lojistik bir yığınak olarak hazırlandı.
ABD’nin dişini gösterdiği bir diğer adımı ise 5. nesil F-35 savaş jeti projesinden Türkiye’nin çıkarılarak paraları ödenmiş uçaklarına el konulması oldu. Biz aynı kazığı 1 asır önce İngiltere’den de yemiştik. İngiliz tersanelerine yapımı ısmarlanmış ve paraları peşin olarak ödenmiş son sistem 2 harp gemimize (Sultan Osman ve Reşadiye) İngilizler tarafından el konulmuş ve gerekçe olarak yaklaşmakta olan savaşta (1.Dünya Harbi) kendilerine karşı kullanılma riski bahanesiyle verilmemişti. Halen devlet olarak İngiltere’den 2 harp gemisi alacağımız var. Almanya’nın sattığı silahları PKK’ya karşı kullanmama şartını koşması da ayrı bir örnek. Milli Harp sanayisinde dışa bağımlılığın sonucu! Tüm bunlar Türkiye’nin kendi harp sanayisini geliştirmesini ve kendi kendine yeterli seviyeye gelmesini zorunlu kılan hususların başında geliyor.
ABD’nin kışkırtması ile çıkan Ukrayna Savaşının tek kazananı kendisi. Türkiye’nin Karadeniz güvenliğini tehdit altına alarak; siyaset, ekonomi ve güvenlik alanlarında birçok sorunu da beraberinde getiren Ukrayna Savaşı bahanesiyle ABD’nin bölgede zaten var olan (Romanya’da) üslerine yenilerini eklemesi Türkiye’yi askeri yönden çevreleme stratejisine şahane kılıflar. Bugün Yunanistan’daki ABD üsleri neredeyse Yunan üslerinden fazla hâle gelmiş durumda ve hemen sınırımızın dibinde Dedeağaç’tan başlıyor.
Son gelinen noktada Karadeniz’den Yunanistan’a, Ege Adalarından Güney Kıbrıs’a, Irak’tan Suriye’ye tüm çevremiz ABD askeri üsleri ile çevrili durumda. İçimizdeki İncirlik ve Kürecik gibi üsler de cabası. İsrail-Hamas Savaşı bahanesiyle ABD’nin Doğu Akdeniz’e gönderdiği Gerald Ford ve Eisenhower Uçak gemilerine diğer muharip gemileri de eklenmiş durumda. Büyük bir Haçlı-Siyonist koalisyonu kuruldu. İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve İtalya koalisyonun diğer büyük güçleri. Çok büyük ve kapsamlı bir savaş yığınağı yapılıyor. Türk İstiklâl Harbinin kazanılması neticesi 1.Dünya Savaşı sonrası yarım kalan projelerini tamamlamak istiyorlar.
İstikrarsızlaşmış ve nüfus olarak büyük oranda boşaltılmış Suriye’de YPG ve ona emanet ettikleri silahları bu süreçte faal rol oynayacak. Güney Kıbrıs toplanma üsleri konumunda. Alman ve Hollandalı askerler Güney Kıbrıs’a konuşlanalı haftalar oldu. Doğu Akdeniz’de doğal bir uçak gemisi vazifesi görecek olan Güney Kıbrıs bölgede yapacakları tüm askeri faaliyetlerinde güvenli bir merkezi karargâh olacak. İlk hedefleri arasında KKTC ve Süveyş Kanalı var. Doğu Akdeniz’in kontrolü ve savaşın kaderi buralarda alınacak neticeye bağlı. Diğer bir öncelikli hedefleri ise Suudi petrolünün kontrolü. ABD savaş gemilerinin Kızıldeniz’e girmiş olması bu planın diğer bir parçası. Ayrıca Süveyş’i Kızıldeniz’den de kontrol etmenin anahtarını ellerine almak istiyorlar.
İsrail’in yaşamasının şu anki sınırların çok ötesine ulaşmasından geçtiğini iyi biliyorlar. Bunun birinci aşaması güneyde Gazze’den Sina’ya uzanacak bir hat, kuzeyde ise Lübnan’ı kontrol edip, Şam’a kadar uzanacak ikinci bir hat. Ağustos 2020’de Doğu Akdeniz’in en büyük limanı olan Beyrut Limanının havaya uçurulmuş olmasının bugünler için bir ön hazırlık olduğu anlaşılıyor. Bu süreçte Rusya’ya Ukrayna’yı, Çin’e de Tayvan’ı terk ederek onları tarafsız bırakmaya kalkacaklar. Ancak Emperyal hedefleri olan Çin ve Rusya’nın böyle bir yemi yutup yutmayacaklarını zaman gösterecek.
Planın ikinci aşaması ise kesinlikle KKTC ve Türkiye üzerine olacak. Bu onlar için yaşamsal ve kutsal bir görev. Hem Arz-ı Mevud’un hem Şark Meselesinin tamamlanması buna bağlı. Tarihi Suriye (Bugünkü Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün toprakları) toprakları 1400 yıldır Arap ve Türklerin, Anadolu ise 1000 yıldır Türklerin, kısaca “İslâm”ın elinde ve bunu hiçbir zaman kabullenemediler. İşte bu yüzden meseleye Şark Meselesi diyorlar. Şark Meselesi ancak bölgenin yeniden ellerine geçmesiyle tamamlanacak. Bu sebeple ne bize olan kinleri ne de Haçlı Seferleri asla bitmedi ve bitmeyecek. Bugün ABD bu yeni nesil Haçlı Seferinin lideri olarak Türkiye’nin bekâsını tehdit eden en azılı düşmanı durumda. ABD bölgede temel bir politika değişikliğine gitmediği müddetçe er veya geç korkulan olacak gibi ve şu anda bölgede 1. ve 2.Dünya Savaşı öncesi şartları olgunlaşmış durumda.
Ancak Türkiye dünkü “Hasta Adam” değil. Batı karşısında Karlofça’dan beri yani son 3 asırdır en güçlü dönemini yaşıyor. AB’nin artık Türkiye’yi dengeler pozisyonu yok. Tek güvenceleri bölgede taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışan ABD! Savunma sanayiinde gelinen noktanın bir gözlemleyebildikleri kısmı var, bir de tanımlayamadıkları ve bilemedikleri kendilerince sır olan kısmı var. En büyük endişeleri bu. Zaman ne gösterecek bilinmez. Ama İsrail haritadan silinmediği veya bölge güvenliğini tehdit eder bir güç olmaktan çıkarılmadığı müddetçe, Amerika’nın da bölgedeki eli-kolu budanmadığı müddetçe ABD, Türkiye’nin en temel bekâ sorunu olmaya devam edecektir!
İbrahim KANADIKIRIK (06/11/2023)