Artık şöyle durup etrafımızı kolaçan etmeye var mısınız?
Evet, bu telaşeli gidişin elim sonuçlarını yaşadık bedelini de ödedik.
Kaygı, kaos, kendinde olmamak gibi olumsuzlukların nelere mal olduğunu gördük.
Bugün için hazır cevapları kimse beklemesin.
Dersimize çok çalışmamız icap ediyor. Âdem den bu yana geçen yüzyıllar ortada. Bütün insanlık tarihinin sekiz bin yılı kapsadığını biliyoruz. Ne oldu neler bitti ve kimler gelip kimler geçti? Yirminci yüzyılda hep bizimle var olan dünya milletleri hakkında Nurettin Topçu’nun şu değerlendirmesini önemli görüyorum;“Alman filozofları ekseriya büyük sentezler yapmaya kabiliyetli olarak iradeci görüşler ortaya koyuyorlar. Fransızlar aklın kontrolü altında evrimlenen duyguların tahliline bağlanıyor ve ruh tahlillerine önem veriyorlar. İngilizler ise, deneme yolundan uzaklaşmayarak yapılan tenkitlere ve mantıki düşünüşe değer veriyorlar. Amerikan zihniyeti şahsiyetimizi, olaylarla temasa geçirmeyen objektif bir kaydedicilik üzerinde yoğunlaşıyor”.
Peki, biz millet olarak nerede duruyoruz?
Sentez yaptık mı? Ya da oradan, buradan şuradan aldığımız incir çekirdeğini doldurmayan konularla mı meşgul olduk? Yaptıklarımız ortada. Geldiğimiz yerde milletimize ait eserleri yok sayamayız. Mevcut durumu iyi tahlil ettiğimiz zaman fevkalade gelişmelerin nerede nasıl başladığı ehlince hemen görülebiliyor.
Başkası olmayıp kendimiz olduğumuz zaman aralıklarında nasıl rahat nefes aldığımızı çok iyi biliyorsunuz. Peki, bunlar kimlerle oluyor tabi ki ehil kadrolar kadim değerlerin öz taşıyıcıları tarafından oluyor.
Osmanlı aydınının sorunları çözmede ortaya koymuş olduğu metotlardan yararlanıldı mı? Sabah’tan akşama olmayacak değişimler yaşayan toplumumuzun yenilikleri öz değer haline getirmede nelere katlandığını görebiliyoruz. Toplumsal dönüşümlerin ağır bedelini bizim milletimizden daha iyi bilecek başka millet yoktur.
Geldiğimiz noktada olumlu değerleri daha yüceltmeli ortaya yeni insan modeli ışığında öz değerlerin harmanını yıkmalıyız. Dünyanın görebileceği daha büyük muştular var.
Varlığımızın derinliklerinde bize hayat veren o ışık elbet gözlerin baktığı ucubeleri de aydınlatacak etrafımızı saran gulyabanilerin, gonculuzların tahakkümünden bizleri kurtaracaktır.Sözümü şu hikmetle tamamlıyorum;
“Bir dem sanasın kış gibi
Şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar
Hoş bağ ile bostan olur.”