Şihâbuddin Ömer 27 Ocak 1145 tarihinde İran'ın Irak-i Acem bölgesinin kuzeybatı bölümünde yer alan Cibâl eyaletine bağlı Zencan'ın bir kasabası olan Sühreverd'de doğmuş ve oraya nisbetle meşhur olmuştur.
Sühreverdi'nin yasadığı donem İslâm dünyasının siyasi istikrarsızlıklarının çok olduğu bir devirdir. Nizamiye medresesinin yanılıra Isfahan, Rey, Nişabur, Merv, Belh, Herat, Basra ve Musul'da medreseler kurulmuş, Fahreddin Razi, Bahaeddin Veled, Sadi Şirazi, Feridüddini Attar, Abdulkadir Geylani, Ahmet Yesevi, Ahmed er- Rifai, Muhyiddîn Arabi gibi ilim ve tasavvuf ehli insanlar eserler vermişlerdir.
Onaltı yaşında Bağdat'a yerleşen Sihâbuddin Ömer, devrin alimlerinden ders alarak kendini yetiştirmiş daha sonraları irşada başlamıştır. Etkili konuşması, takvası kısa zamanda sevenlerinin sayısını artırmış kendisine "Şeyhu'l-İslâm", "Şeyhül Irak", "Şeyhü'ş- Şuyuh" gibi unvanlar verilmiştir. Siyasi otoriteyle iyi diyalog kuran Sühreverdî, Halife Nâsır döneminde diplomatik gezilerde bulunmuştur. Uzun bir omur suren Sühreverdî 26 Kasım 1234'te vefât etmiştir.
Basta Avârif olmak üzere tefsir, felsefe, tasavvuf, kelâma dâir eserleri olan Sühreverdi'nin kitaplarından birkaçı şunlardır.
A) Nugbetü'l-beyân fitefsiril Kur'ân
B) İlâmü'l-hüda ve akide tu erbâb it-tüka
C) er-Rahîku'l-mahtûm
D) Vesâyâ
Avârifu'l-Maârif kitabi tasavvuf kitablarının klâsiklerinden sayılır. Avarif amelî tasavvufu anlatır, ehli sünnet çerçevesinden tasavvufu ele alır.
Altmış üç bolüme ayrılan kitabin ilk bolumu "Tasavvuf ilminin menşei" son bolumu "Bidâyat ve Nihâyatla ilgili açıklama" ile bitmektedir. Altmışüç bolumun kapsadığı konulara ise hayatin bütün alanlarının dahil olduğunu söyleyebiliriz. Kitabin önsözünde müellif kitabini yazış sebebini "Bu eserimde ben, sûfilerin dayandıkları doğru düşüncenin gerçek yüzünü, benimsedikleri ilmi, açık delilleriyle ifade etmeye çalıştım. çünkü sûfî tâifesine benzemeye çalışan, fakat halleri onların halinden farklı kimselerle, amelleri bozuk sûfi kisveli şahısların sayısı pek çoğaldı. Bu durum, selefin usûlünü bilmeyen kimselerin kalblerine sû-i zan tohumları ekmekte ve nerede ise sûfîler hakkında gıybet ve sû-i zan eksik olmaz bir duruma gelmiş bulunmaktadır" diye anlatmaktadır. Eser tarîkatların tekevvün döneminde kaleme alındığından özellikle şeyh-mürid ilişkileri ile tekke hayâti ve âdâbı konularında kendinden önceki klâsiklerinden farklılık arzetmektedir. İhya, Kuseyrî Risâlesi, Fusûsu'l-hikem, Futûhât kitabları gibi Avarif de tekkelerde okunmuş, tercüme, ihtisar, şerh yapılarak hakettiği ilgiyi görmüştür.
Sohbet ve kardeşliğin âdâbı bölümünden aktaracağım su bolum kitabin üslubunu bize gösterebilir; "Kim Allah'a karşı olan hak ve vazifelerini tam yaparsa cenab-i Hakk onu, nefsini ve kusurlarını tanıma ilmi ile rızıklandırır. Güzel ahlak ve edeble onu tanıştırır. Üzerine borç olan her hak ve mükellefiyetleri basiretle edâya onu muvaffak kılar."
Tasavvufun Esasları (Avârif), Sühreverdî (tercüme H. Kamil Yılmaz, İrfan Gündüz), Erkam Yayınları İstanbul 1993