İbni Haldun coğrafya kader isimli kitabında, coğrafyanın kaderi nasıl etkilediğini yazar. Ben de inanırım ki coğrafya belki de en büyük kaderimizdir. İşte Bosna Hersek de coğrafyanın kaderini halkıyla birlikte sonuna kadar yaşamış bir ülke.
Bosna Hersek görmek istediğim ülkelerdendi, orada Türk turistlere karşı son derece ilgili ve saygılı olmaları, Türkçe konuşarak gezebilmeniz sizi rahatlatan bir durum. Avrupa ülkelerinde gezerken, Türklere karşı birtakım olumsuzlukları gördüğüm için benim de bu seyahatte içim daha bir rahattı.
Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı himayesine giren Bosna Hersek 1878 yılından sonra Avusturya Macaristan Krallığı’nın himayesine geçti. Ardından Yugoslavya Federal Cumhuryetleri bünyesinde yer almış ve 1992 de yapılan referandum sonucunda bilge kral Aliya İzzet Begoviç önderliğinde kurulan Bosna Hersek devleti bugüne kadar devam edegelmiştir. Saraybosna’da Başçarşı’yı gezerken Osmanlı izlerini görürsünüz. Gazi Hüsrev Bey Külliyesi çarşının ortasında sizi karşılar. Tek katlı dükkanları, kuyumcuları, bakırcıları, börekçileri (ünlü Boşnak Böreği), küçük çayhaneleri, havada uçuşan güvercinleri, sebilleri adeta Osmanlı kapalı çarşısının minyatürü gibidir. Biraz daha kuzey batıya doğru gidip Aliya İzzet Begoviç’in mezarını ziyaret edebilirsiniz. Çarşıyı gezerken tam ortasından bir çizgi geçer, diğer taraf Avusturya Macaristan ve Yugoslavya döneminde yapılmış biraz daha yeni, modern ve sosyalist tarzı yapılardan oluşan bölgedir. Bu çizgiden sonra başka bir dünyaya geçmiş gibi olursunuz. Aynı duyguyu Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküpte’de yaşamıştım. Başçarşı’da tarihi cami, külliye, çeşme, bezirgân, han, hamam gibi birçok Osmanlı eseri sizi adeta ülkenizde hissettirir.
Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’ yı gezerken, benim ilk dikkatimi çeken şey, binaların dış cephesindeki iç savaştan kalan mermi izleriydi. Gözlerime inanamadım, bunca yıl bu kurşun izleri nasıl kalır diye düşünürken, rehberimiz, iç savaşın acıları unutulmasın diye izler onarılmıyor dedi. Muazzam bir düşünce dedim kendi kendime, Baş Çarşı’ daki ünlü Holyday Oteli’nin n önünden geçerken. Bu koca lüks otel de savaş sırasında basın mensupları kalmasına rağmen, mermi yağmuruna tutulmuş. Bizim savaş muhabirimiz Coşkun Aral da onlardan biridir. Savaşı capcanlı izleyen Coşkun Aral “kalbim Bosna’da kaldı” der.
Titon tarafından (1945) kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti bünyesinde 6 cumhuriyet mevcuttu.1991 ‘den sonra, başta Hırvatistan ardından Slovenya bağımsızlığını ilan etti. Bugün ki Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Hırvatistan, Kosova, Karadağ, Slovenya ve Bosna Hersek zaman içinde tek tek Yugoslavya’dan ayrılınca, Yugoslav Sosyalist Federal Cumhuriyeti de 1995 de tarihe karıştı.
En kanlı ayrılma olayı da Bosna Hersek’ te oldu. Hırvatistan ve Sırbistan’ın aralarında nasıl eder de paylaşılırız diye düşündükleri Bosna Hersek, Yugoslav Parlemontosu’nda büyük çoğunluğun oy birliği ile bağımsızlığını ilan etmiş, Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç başkan seçilmişti. Fakat bu sürece kadar Sırbistan, yavaş yavaş kuzeyden ve güneyden Sırpları bu bölgeye yerleştirmiş ve amacına ulaşmak için pusuda bekliyordu. Sonunda Bosna Hersek’teki Sırp milisleri arkalarına Sırbistan’ı da alarak Bosna Hersek içinde bağımsız Sırp Cumhuriyetini ilan etti. Pusuda bekleyen Hırvatistan da pastadan pay almak istiyordu. O da Saraybosna’da bulunan Mostar’ı kuşattı ve Boşnak Müslümanlarını katletmeye başladı. Saraybosna’ da ve Mostar’da sokaktan geçen sivil halkı keskin nişancılar sınaypır silahlarıyla tek tek vuruyorlardı. Mostar’da İlk hedefleri Osmanlı’dan kalan Mostar köprüsünü yıkmaktı. Çünkü Osmanlı’ya karşı intikamlarını bir de böyle almak istiyorlardı. Bir Hırvat askeri, top mermisini öyle bir hizalar ki köprünün kilit taşına denk gelir ve yerle bir olur. Daha sonra Türkiye’nin katkılarıyla köprü yeniden inşa edilir. Köprünün bir tarafında Boşnak halk, diğer tarafında Hırvat halk yaşıyor. Köprüye çıktığınızda hemen Boşnak tarafında bir cami görürsünüz, o an bu tarafın Boşnak bölgesi olduğunu anlarsınız. Köprünün iki tarafında hediyelik ve yöresel eşyalar satan dükkanların olduğu çarşı uzanır. Çarşıda sizin Türkiye’den geldiğinizi hemen anlar ve sempati ile karşılarlar.Kız kardeşimle alışveriş yaparken ,bizi de sevecenlikle karşıladılar. Hemen depremi sordular, depremde nasıl bir araya gelip, yardım topladıklarını anlattılar. Kız kardeşim Hatay’da ben Kahramanmaraş’ta depremi yaşamıştık. Bunu aslında söylemek istemedik ama ne olduysa söyleyiverdik. Bu sefer gözleri doldu, bize öyle bir bakışları vardı ki ağlamamak için kendimizi zor tuttuk. Hatta bizim Türkiye’den geldiğimizi anlayan başka bir esnaf; “sizin paranız çok değer kaybetti, indirim yapacağım” dedi. Para birimleri BAM, kısaca KM de diyorlar ama Euro ile de alışveriş yapabiliyorsunuz. Onlarda bir Euro 1.96 Bosna Hersek Markı yapıyor. Bir Bosna Hersek Markı da 14.88 TL. Esnafın indirim yapmasına sevindik ama paramızın bu kadar değersiz olmasına hem üzüldük hem kendimizi ezik hissettik açıkçası. Benim ülkemin bir şehri kadar büyüklükte olan bir ülkenin lirası TL ‘den neredeyse 15 kat büyüktü.
Serebrenitsa ‘da katliamın yapıldığı bölgeye geldiğimizde, rehberimizin anlattığı katliam hikayeleri kanımızı donduruyor. İnsanların toplu olarak ölmesine yabancı değildik.Bir anda tanıdığımız insanları topluca kaybetmemizin , acıyı iliklerimize kadar yaşamamızın henüz üzerinden dört ay geçmişti. Aslında bu Balkanlar seyahatine de ortam değiştirmek, kendimize gelmek için çıkmıştık. Öyle oldu mu dersiniz, maalesef burada duyduğumuz hikayeler bizi yeniden acıyla baş başa bıraktı.
Avrupa’nın vahşet karşısında nasıl da soğuk kanlı seyrettiğini buradaki hikayelerden öyle derin anlarsınız ki bir daha batıya karşı içiniz ısınmaz.
Avrupa’nın en büyük katliamı, hemen yanı başlarında Serebrenitsa da Sırplar tarafından gerçekleştirilirken, onlar sadece seyretti. Sırbistan’ ın yürek sızısı taa 1300’lerden geliyordu. Kosova’yı 1300’lerde Osmanlı’nın almasından kaynaklı intikamlarını hala taze tutuyor, bu vesileyle Müslüman Boşnakları Bosna Hersek’de yok etmek istiyorlardı. Çünkü bu bölgede Müslüman demek bir nevi Türk demekti.
Bosna Hersek’deki iç karışıklığı, sebeplerini ve yaşanılan katliamı anlatmaya sayfalar yetmez. Burada gezerken bile kalbiniz titriyor, o anı adeta hissediyorsunuz. Rehber, anlatımında mavi kelebekler kısmına geldiğinde, artık göz yaşlarımı tutamıyordum.
Serebrenitsa şehri, Sırp milisleri tarafından kuşatılır, amaçları Müslüman Boşnak halkını yok etmektir. Birleşmiş milletler, Hollandalı Komutan Thom Karremans ‘ı ve yanındaki 400 askeri Srebrenitsa'ya halkı korusun diye gönderir. 60 bin Boşnak bir kampta toplanır, halkın ellerindeki bütün silahlar güvendesiniz diye ikna edilerek alınır. Tam tersi olur, bırakın korumayı, kısa süre sonra Thomas Karremans , kampa sığınan 25 bin mülteciyi ve şehri Sırplara teslim eder. Hollandalı komutanın zavallı sivil halkı Sırp komutana sırıtarak teslim ettiği ve onlardan bir paket aldığına dair görüntüleri de ileriki zamanlarda ortaya çıkar. Yani satmıştır bu zavallı insanları Hollandalı komutan. Serebzenitsa’yı işgal eden Sırplar, sekiz binden fazla sivil halkı ellerini arkadan bağlayarak kurşuna dizer. Kadınların yaşadıklarını yazmaya yüreğim el vermedi. Merak edenler araştırabilir. Çocuk, kadın, yaşlı, erkek ayırmadan kurşuna dizerler ve toplu olarak kimsenin bulamayacağı bölgelere kamyonlarla taşıyıp gömerler. Bu kanlı toprakları gezerken, gözüm hep bir mavi kelebek aradı. Sırp askerleri, katlettikleri Boşnakları uzak yerlere toplu olarak gömerlerken, bulunmaması için sinsi bir plan daha yaparlar. Toplu mezarların yerleri bulunmasın diye üzerlerini yeni bir bitki ve toprak örtüsüyle kaplarlar. Yıllar sonra değiştirdikleri bitki florasının içinde Artemis çiçeği yetişmeye başlar. Artemis’e müptela mavi kelebekler gelir bölgeye. Daha önce görülmemiş mavi kelebeklerin gezindiği yerler kazıldığında, toplu mezarlara denk gelinir. Böylece önce 300 toplu mezar bulunur ve ardından 20.000 bin kişinin cesedine ulaşılır. Sadece 18.000 inin kimliği belirlenebilir. Bugün hala orada, ormanlarda, dağlarda yakınlarının mezarlarını arayan insanlara rastlarsınız. Bugünlerde bile hala mezarlar bulunmakta. 11 Temmuz katliamın geçtiği gün olarak her yıl anılır.Daha birkaç gün önce 30 kişinin daha cesedi bulundu.
Bosna katliamı yapılırken Avrupa ve dünya sessizce izledi. Türkiye diplomatik olarak hem çabaladı hem de Nato Barış Destekleme Harekâtına Asker gönderdi. O günlerde tüm Türk halkı olarak, TV başında perişan halde gelişmeleri izledik. Sonunda Aliye İzzet Begoviç’in azimli ve inançlı duruşu ve Boşnak halkının yürekli savunması sonucunda Boşnak tarafı yenilmedi. Nato daha fazla katliamın olmaması için savaşa el koydu. 1995’ te Dyson anlaşmasıyla katliam bitti. Ama acılar hala sımsıcak.
Mostar köprüsü ve hikayesini köprüyü izlerken düşündüm ve şunu söyledim kendi kendime; Osmanlı gittiği topraklara refah, adalet ve zenginlik götürmüş. Bu yerleri mamur etmiş. Mostar Köprüsünde kalbimi bıraktım. Başka bir yazımda onu özel olarak anlatmak isterim.
Hoşça kalın dostça kalın.