Asrın felaketi olan 6 Şubat Depremlerinin üzerinden tam 2 yıl geçti. Acımız hale taze, hayatını kaybeden yakınlarımızı düşündükçe hala burnumuzun direği sızlıyor. O felaket gecesi bir an olsun aklımızdan çıkmadı. Geçen 2 yıllık süreçte hukuk camiasında da vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeleri bu köşe yazımda özetleyeceğim.
1)Hasar tespit raporlarına karşı doğrudan dava açabilmenin yolu açıldı. 6 Şubat 2023 tarihinde yürürlükte olan 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 13.maddesinde yer alan; “…hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” Hükmü nedeniyle, binası hasarsız, az hasarlı veya orta hasarlı olan vatandaşlar bu hasar tespit raporlarına esas bir hak sahipliği reddi veya yıkım kararı işlemi yapılmadıkça hasar tespit raporlarına karşı doğrudan dava açamıyordu.
Hal böyle olunca; evinin az hasarlı olduğunu düşünen orta hasarlı bina sahiplerinin dava açabilmesi için, 1 yıldan daha üzün süre bekleyerek yıkım kararı aldıktan sonra dava açması gerekiyordu. Öte yandan; evinin orta veya ağır hasarlı olduğunu düşünen az hasarlı bina sahipleri de hak sahipliği başvurusu yapmak zorunda kalıp başvurusu reddedildikten sonra dava açmaları gerekiyordu fakat bu vatandaşlar AFAD’a hak sahipliği başvurusu için gittiklerinde ise; “sen hak sahipliği başvurusunda bulunamazsın” şeklinde bir cevapla karşılaşıyordu. Vatandaş her şeye başvurabilir, başvurmaya hiçbir şey engel olamaz ama yapılan başvuruyu reddedebilirsin.
Anayasa Mahkemesi 30/11/2023 tarihli kararı ile bu düzenlemeyi adalete erişimi zorlaştırdığı gerekçesi ile iptal etti. 30/11/2023 tarihine kadar hasar tespit raporuna karşı doğrudan dava açan vatandaşların davaları reddedilirken bu tarihten sonra açılan davalarda ise esastan inceleme yapılmaya başlandı.
Esasında; kanunların geriye yürümezliği ilkesi gereğince, hasar tespit raporlarının düzenlendiği tarihte yürürlükte olan kanun hükmü gereğince –sonradan Anayasa Mahkemesi iptal etmiş olsa bile- ancak 30/11/2023 tarihinden sonra düzenlenen hasar tespit raporları için dava açılabileceği hukuken yanlış bir yorum olmayacaktır. Fakat vatandaşların mağdur olmaması için 6 Şubat 2023 depremlerinden sonra yapılan hasar tespit raporları için de doğrudan dava açabilmesi hakkaniyete uygun olarak İdare mahkemeleri tarafından kabul edildi
2) 25/11/2022 tarihinden önce yapılan Zorunlu deprem sigortalarında ödenmesi gereken sigorta bedelinin 1508 TL üzerinden mi 3016 TL üzerinden mi ödenmesi gerektiğine Yargıtay son noktayı koydu. Depremin hemen ardından gündemi en çok meşgul eden konulardan biri de buydu. Poliçe başlangıç tarihi 25/11/2022 tarihinden önce olup deprem esnasında poliçesi yürürlükte olan, evi yıkılan veya ağır hasar alan vatandaşlara DASK tarafından metrekare birim başına 1508 TL ödeme yapıldı. Biz avukatlar; zeyilname yapılma şartı aranmaksızın bütün sigortalılara 3016 TL üzerinden ödeme yapılması gerektiğini savunduk. Nitekim 21 Temmuz 2024 tarihinde Yargıtay tarafından verilen “sigorta bedelinden fazlasına hükmedilemeyeceği bu nedenle 1508 TL üzerinden ödeme yapılması gerektiği” şeklindeki kararına kadar müvekkillerimiz için, 3016 TL üzerinden hesaplanan tazminatları dava yolu ile DASK’tan tahsil ettik. Yargıtay’ın bu kararı son derece hukuksuzdu. Şu nedenle ki; Yargıtay kararında, DASK’ın mevzuattaki gelişmeleri sigortalıya bildirme yükümlülüğü ve bu bildirimin nasıl yapılacağına dair kanun hükümleri hiçbir şekilde dikkate alınmadı, sığ bir bakış açısıyla sigorta lobilerini memnun eden hukuktan uzak siyasi bir içtihada hükmedildi. Yargıtay böyle karar verince Tahkim Komisyonu ve mahkemeler de açılan bütün davaları reddetmeye başladı. Kaybeden vatandaş, kazanan ise sigorta lobisi oldu.
3) Binaların yıkılmasında sorumluluğu bulunan belediye imar müdürlerine iç işleri bakanlığı tarafından soruşturma izni verilmedi. Muhitlere, kaldırabileceğinden fazla kat izni vererek imara açan, gerekli denetimleri yapmayan, projeye aykırı inşaatlara göz yuman, kolon kesme vesair tadilatlarla ilgili şikayetleri duymazdan gelen belediye imar müdür ve memurlarının yargılanması için iç işleri bakanlığı tarafından soruşturma izni verilmedi. İç işleri bakanlığımız, Bolu Kartalkaya yangınında sorumluluğu bulunan Bolu Belediyesi memur ve yöneticilerinin yargılanması için jet hızıyla soruşturma izni vermişti. Hukuki ve vicdani meseleleri siyasi saiklere göre değerlendirmek bu halka yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bolu belediyesi yöneticilerinin yargılanması için soruşturma izni veren bakanlık, Bad-ı Saba konutlarının yıkılmasına sebebiyet veren Dulkadiroğlu ve Büyükşehir belediye yöneticilerinin yargılanması için soruşturma izni vermedi.
4) Binaların yıkılması nedeniyle müteahhitler ve fenni mesuller taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan üst hadden cezalandırılıyor. Ceza hukukunda tartışma konusu olan bir diğer husus da binaların yıkılmasında sorumluluğu bulunanların taksirden mi yoksa olası kasttan mı cezalandırılmaları gerektiğiydi. Kanaatimce; kolon kesme, sulu tarım arazilerine 15 katlı bina yapma, kaçak kat inşa etme gibi durumlarda olası kasttan cezalandırılmaları gerekirdi. Olası kastla öldürme suçunda; her bir ölen bakımından 20 yıldan 25 yıla hapis cezası verilirken, taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebep olma suçunda yıkılan her bir bina için 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası veriliyor.
5) Depremde maddi ve manevi zarara uğrayanların devlet kurumlarına karşı açtığı davalar daha yeni yeni görülmeye başlandı. Anayasa’nın 125/son maddesine göre; İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Depremde evlerin yıkılmasında, insanların ölmesinde, yaralanmasında; “AFAD’ın, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının, Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin kanundan doğan sorumlulukları bulunmakta. Elazığ depreminden sonra bölge idare mahkemesi tarafından bütün bu kurumlara toplamda %29 oranında kusur atfedilmişti, en yüksek oranlı kusurlar da %25 oranında belediyelere verilmişti. Kahramanmaraş depremlerinden sonra idare aleyhine açılan tazminat davalarında daha yeni yeni kıpırdamalar yaşanmaya başlandı. Henüz kusura ilişkin raporlar alınmadı. Depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarına ödenen 100.000 TL, deprem sigortası kapsamında ödenen tazminatlar, yapılan kira ve taşınma yardımları hükmedilecek tazminattan indirilecek.
6) Rezerv alanlarda kalan sağlam konutlar yıkılıyor, bedelinin nasıl belirleneceği ise hala belirsiz. Rezerv alan mevzuatı ile; rezerv alan sınırları içerisinde kalan sağlam binalar için de yıkım kararı verildi. Bu binaların sahiplerine bina bedellerinin ödeneceği hüküm altına alındı ama bedelin nasıl belirleneceği, kim tarafından belirleneceği, bedel belirlenirken ağır hasarlı olarak mı yoksa hasarsız olarak mı kabul edileceği, depremden önceki bedelinin mi yoksa rezerv alan ilan edildikten sonraki bedelinin mi ödeneceği henüz belirsizliğini koruyor.
7) Hak sahipliği TOKİ konutlarına alternatif olarak cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yerinde dönüşüm esasları belirlendi. 6 Şubat depremleri ilk kez yürürlüğe giren yerinde dönüşüm projesi ile vatandaşlara, evlerini aynı yerine yapma imkanı tanındı. Bazı yönleri ile hak sahipliğine benzeyen yerinde dönüşüm projesinde müteahhidi kendin buluyorken, hak sahipliğinde binayı TOKİ inşa ediyor, yerinde dönüşüm projesinde inşaatın farklı aşamalarında toplam 750.000 TL kredi 750.000 TL hibe ödemesi yapılıyor ve verilen kredi 10 yıl geri ödeme planı ile faizsiz olarak tahsil ediliyor. Hak sahipliğinde ise teslimden 2 sene sonra başlayacak taksitlerle toplamda 18 yıl vade ile konut bedeli ödenecek ancak toplam bedelin ne olacağı, aylık ne kadar ödeme yapılacağı ise belirsiz. Hak sahipliği ve yerinde dönüşüm yapabilme şartları aynı. Bir kişi; yıkılan 2 konuttan biri için yerinde dönüşüm, diğeri için hak sahipliği başvurusunda bulunabiliyor. Yerinde dönüşüm yapabilmek için; arsa maliklerinin 4/5’inin onayı gerekiyor, ayrıca müstakil konutlar için arsanın konut sahibine ait olması veya bütün hissedarların onayının alınması gerekiyor. Hak sahipliği için ise böyle bir şart yok, yıkılan konutun kendine ait olduğunu ispat eden herkes arsası kendisine ait olmasa bile hak sahibi olabiliyor.
Depremin ikinci yılına gelmişken hukuk haberleri bu şekildeydi.