Sevgili çocuklar!
Kur'an-ı Kerim'in on dördüncü suresi olan İbrahim Suresi elli iki ayettir.
Çevremize şöyle bir kulak kabartalım, adları İbrahim olan kaç tane tanıdıkla karşılaşacağız. Mesela, benim yan komşumun adı İbrahim sizin de amcanızın, babanızın hatta dedenizin adı İbrahim olabilir. Orta krallık döneminde, yani Hz. İsa'dan iki bin yıl önce Mezopotamya bölgesinde insanlar yaşıyor, ha-yat olanca güzelliğiyle sürüp gidiyordu. Ninova kentinin hükümdarı Nemrut yanlış bir işe koyuldu, haşa ilah olduğunu zannetti ve olmadık zulümler işledi. Peki, yaptığı yanına kaldı mı? Kalmaz tabi ki, Allah yarattığı kullarını öyle zalimlere bırakır mı? Allah İbrahim Peygamberi gönderdi, onun eliyle o vakitlere huzur ve esenlik hâkim oldu.
Sure içerisinde bir Peygamberin imana ulaşma evreleri adım adım dile getirilerek bu kutlu işin işaret levhalar' bizlerin önüne konulmuştur.
İlgi, şüphe, zan, inanç ve iman bu önemli vazifenin basamakları olarak önümüzde duruyor.
Din duygusu, Allah fikri yüreğimize bir mühür gibi vurulmuştur bizlerin. Bu mührün kirden, pastan arındırarak parlatılması ve onun kıymetinin bilinmesi en önemli görevimiz olmalıdır. Hatamız varsa bunu başkasında aramayalım.
Toplum genelinde günahlar hep şeytana yüklenir. Sanki bütün suç, günah ondaymış gibi anlatılır ama surede "Beni kınamayın kendinizi kınayın" sözü söylenerek son pişmanlığın fayda vermeyeceği belirtilmiştir.
Allah sonumuzu hayırlı eylesin.