Çin'in İpek Yolu Projesi, Türkiye'yi küresel ticarette stratejik bir lojistik merkeze dönüştürürken, aynı zamanda tehlikeli bir "nakliyatçı ülke" konumuna sürüklüyor. Türkiye'nin coğrafi avantajı, tarihsel olarak onu bir üretim üssü yapmışken, şimdi bu avantaj Çin mallarının Avrupa'ya ucuz ve hızlı taşınması için kullanılmaya çalışılıyor. Örneğin, Çin'den gelen trenlerin Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaşması, Türk imalatçılarının rekabet gücünü ciddi şekilde zayıflatacaktır.
Bu proje, Türkiye'yi adeta Çin'in Avrupa'ya açılan bir "deposuna" dönüştürüyor. Çin mallarının Türkiye üzerinden transit geçişi, yerli üreticiler için ölümcül bir rekabet ortamı yaratıyor. Özellikle tekstil, elektronik ve beyaz eşya sektörlerinde Türk firmaları, Çin'in devlet destekli ucuz üretimi karşısında ayakta durmakta zorlanır. İthalatın kolaylaşması, Türkiye'nin "üretim ekonomisi" yerine "transit ekonomisi"ne dönüşmesine yol açabilir.
Çin'in Türkiye'deki liman ve demiryolu yatırımları, kısa vadede istihdam sağlasa da uzun vadede bağımlılık yaratacaktır. Örneğin, Çinli şirketlerin kontrol ettiği Kumport Limanı ve diğer lojistik merkezler, Türkiye'yi Çin mallarının dağıtım merkezi haline getirebilir. Bu durum, Türkiye'nin sanayi politikalarını Çin'in ticari çıkarlarına göre şekillendirmesine neden olabilir.
Dünyada korumacılık yükselirken, Türkiye'nin Çin'e bağımlı hale gelmesi endüstriyel çöküş riski taşıyor. ABD ve AB'nin Çin mallarına karşı aldığı önlemler, Türkiye'nin de benzer politikalar geliştirmesi gerektiğini gösteriyor. Aksi halde, Türk imalat sektörü Çin rekabeti karşısında daha fazla dayanamayabilir.
Sonuç olarak, İpek Yolu Projesi Türkiye'yi "Türkiye Nakliyat"a dönüştürme riski taşıyor. Türkiye, lojistik avantajlarını korurken yerli üretimi güçlendirecek politikalar geliştirmeli. Aksi takdirde, üreten değil sadece taşıyan bir ülke konumuna düşerek, ekonomik bağımsızlığını kaybedebilir. Türk devlet aklının bu işbirliğini yeniden değerlendirmesi elzem hale gelmiştir. Projenin lojistik avantajları ile stratejik kazanımlarının, yerli sanayinin çöküşü pahasına sürdürülmesi kabul edilemez. Devletimiz, Çin ile ilişkilerde denge politikasını gözden geçirmeli ve önceliği Türk üretiminin korunmasına vermelidir.