İnsanlığın kendisine konu olarak seçtiği uğraşılar hep merak konusu olmuştur. Altı bin yılı bulan insanlık tarihi incelendiğinde bazı önemli başlıklar dikkatimizi çekmektedir. İnsanların ortak düşünce mevzuları acaba nelerdir?

Yıllar içinde kitaplarla ünsiyetim artınca bazı konuların hep öne çıktığını gördüm.  Acaba bunlar bir başlık altında toplayabilir miydim?  Uzun çabaların sonucunda bazı olguların sıralanabileceğini görünce mutlu oldum. Varlık, bilgi, ahlak başlıkları hep öne çıkan ana konulardı.  Varlık ve bilgi konusunda yazılan kitaplar bir hayli yekûn tutarken ahlak konusu nedense yazım olarak hep netametli olmuş. Toplumların yaratılışlarına yani fıtratlarına uygun olan veya olmayan davranış biçimleri, huy, seciye, insanın manevi yapısı gibi özellikler ahlak şemsiyesi altında toplanmıştır.

Beden ve ruhtan oluşan özgür iradeli, akıllı ve hürriyete sahip olan insan bazı kurumlar aracılığı ile toplumu oluşturup dünden yarına hayatını sürdürmektedir.  Yasa, adalet, Allah, bilgi, beslenme, düzen, kimlik, korku, güç, hak ve savaş gibi değerler anlam alanı bulmak için toplum da aileyi esas alarak varlıklarını devam ettirirler. Değişik aile biçimleri olmakla birlikte aile her vakit varlığını sürdürmektedir.  Hukuki temel üzerine bina edilen aileler olumlu tutum ve davranışların yaşam alanlarını belirleyip karşılıklı görev ve sorumlukları da sınırlar.

İslam Ahlakının Esasları adlı eser Babanzade  Ahmed  Naim  ( 1872-1934 )  tarafından  1912 de Lahey de toplanan  AHLAK EĞİTİM  kongresine sunulmak  için  hazırlanır  daha sonra bu  tebliğ  1913  de  Sebilürreşad   dergisinde bölümler halinde yayınlandıktan sonra  1923  de kitap  halinde  basılır. 1945 yılına gelince Ömer Rıza Doğrul eseri sadeleştirip tekrar yayınlar.  Kitap gördüğü ilgi üzerine 1976 da bir defa daha basılır, Süleyman Hayri Bolay’ın talebesi Recep Kılıç 1994 de kitabı tekrar gözden geçirip gerekli ilavelerle Diyanet Vakfı Yayınlarından okura ulaştırır.

İslam Ahlakının Esasları kitabı Ahmed Naim’in hayatı ve eserlerinin anlatıldığı bölümle başlayıp birbirinden farklı alt başlıklarla devam eder.  “İslam ahlakının temeli Hz. Muhammed in getirdiği dindir “  cümlesi kitabın özetidir.  Din ve ahlak, din ve felsefe, ahlak ve iman başlıkları altında yazılanlar üzerinde düşünülmeye değer şu satırlara acaba siz ne dersiniz. “ Din üzerine değil de sadece akıl ile temellendirilmiş olan ahlak kuralları, belledikleri teorilerin doğruluğuna, kuvvetli bir iman derecesinde inanmış olan düşünürler grubu için belki bir ahlak kanunu olabilir. Oysa bu grubun azlığına delil aramak bile gereksizdir. Geçici arzularını lüks bir hayata değişmeyi işten bile saymayan geniş halk yığınları için ise bu felsefi teoriler hiçbir zaman uyulması gerekli olmak faziletini haiz olmaz  “ (sh. 9 )

Dinden bağımsız ahlak anlayışlarının topluma kabul ettirilmeye zamanları yaşadık özellikle bir dönem  “VAZİFE AHLAK“  adı altında yapılanları da unutmuş değiliz. “ Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım  “ şeklinde hayatımıza giren davranışların sonucu ne oldu bunun etkisi toplumu nasıl savurdu?  Peki, bu vazife ahlakı denilen düşünce acaba hangi düşünce akımının bir sonucu idi? Kader inancı, Cebriyecilik, sorumluluk, asli günah, tevekkül gibi başlıklar altında yazılanlar hayli zengin.  Ahlak anlayışlarının bizi kuşattığı bir dünya da yaşadığımızı düşünürsek bu kitabın bizleri farklı düşünce iklimlerine de taşıyabileceğini görebiliriz.

İSLAM AHLAKININ ESASLARI BABANZADE AHMED NAİM TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI ANKARA