“Kul kusursuz olmaz” der bir atasözümüz. Bir Çin Atasözü de “Dünyada iki kusursuz insan vardır: Birincisi daha doğmamış olan, ikincisi de ölmüş olandır” der. Hazreti Mevlâna’da “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” demiştir.
Her sözün anlam dünyası farklı, yaşanan tecrübeler farklı. Bu farklılıklar içinde önemli olan geleceğe doğru bir zemin üzerinde yürümek. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Geçmişe takılı kalmak geleceğimize mal olabilir. Doğru okunduğu takdirde dünde yaşanan tecrübeler de bugünümüze ve yarınımıza ışık tutabilir. Biz bunu da yapmaya çalışıyoruz.
Bize yönelik eleştiriler var. Bu eleştirilere kulaklarımızı kapatmıyoruz. Anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz. Bu eleştirileri dinledikten sonra kendimize ve muhataplarımıza sürekli olarak şu soruyu soruyoruz. Biz; Türk Milletinin aleyhinde olan bir düşünce ve eylem içerisinde olduk mu? Devletimize, vatanımıza kasteden dâhili ve harici bedhahlarla (düşman) maazallah fikir ve eylem birliği içinde olduk mu? Yanlışa yanlış, doğruya doğru dedik mi, demedik mi? Yanlışın karşısında, doğrunun yanında olduk mu, olmadık mı? Bu sorulara cevabımız nettir. Bizim cevabımız kadar merak edenler için tarihin cevabı da nettir ve her şey yerli yerinde durmaktadır.
Biz ÜLKÜCÜLER olarak siyasi geleceğimizi hiçbir zaman ülkemizin ve milletimizin geleceğinden önde ve üstün tutmadık, bundan sonra da tutmayacağız. Milletimize ve devletimize düşman olanlara ezelden beridir düşman olduk, ebediyyen de düşman olacağız. Mevki, makam ve amiyane tabirle rant için ilkelerimizden, duruşumuzdan taviz vermedik bundan sonra da vermeyeceğiz.
Yukarıdaki atasözlerini zikretmemin sebebi bize yöneltilen eleştirilerin çoğunluğunun düne dair olması. Dün yanlış olanlara biz doğru mu dedik? Bugün yapılan doğrulara düne takılarak yanlış mı diyelim. Dün yanlışa yanlış, bugün doğruya doğru dedik mi, demedik mi? Siyasi taassubun oluşturduğu körlükle hangi meselemizi çözecek, hangi sorunun üstesinden geleceğiz.
Bizim ittifakımız siyasi bir ittifaktır ancak asla siyaset için değildir. Tamamen ülkemizin, milletimizin içinde olduğu durumdan kaynaklı bir zorunluluktur. Milliyetçi Hareket Partisi maazallah HDP ile iktidar olacağına, FETÖ’nün ‘kayığına bineceğine’ hiç siyaset yapmamayı tercih eder. Bugün içeride ve dışarıda karşı karşıya olduğumuz sorunlara karşı Devletimizin ve Ak Parti Hükümetinin doğru, kararlı ve cesur adımları bizim eskiden beri savunduğumuz, talep ettiğimiz hususlardır.
Genel Başkanımız bu devasa sorunlara karşı, dış ve iç düşmanın kalleş ve kaypaklığına karşı herhangi bir siyasi veya başka bir beklenti içinde olmadan ‘Milli İttifak’ zaruretini ortaya koymuştur. Bugün milli ittifak düşüncesinin ne kadar isabetli bir karar olduğunu milletimizden aldığımız takdir ifadelerinden anlıyoruz. Tekrar ediyorum ittifakımız siyasidir ancak siyaset (menfaat) için değildir. Bu ittifaktan beklentimiz karşı karşıya olduğumuz sorunların hızla çözümüdür. Meşhur tabirle dosta güven, düşmana korku salmaktır. Doğru yapanı cesaretlendirmektir.
İki cihan güneşi Peygamberimiz (S.A.V) “Benim ümmetim şer üzerine ittifak yapmaz” buyurmuştur. Niyetimiz ve gayretimiz tamamen bu yöndedir. Bunun ötesinde bize yöneltilen ithamlardan ve üzerimize atılmaya çalışılan bütün bühtanlardan uzak ve beriyiz
İstikbalimizin istiklali için milli ittifak diyoruz. Milletimizin bu ittifakı takdir ederek teveccüh ve destek göstereceğini düşünüyoruz. Neticede kararı verecek olan millettir. Biz neticeden sorumlu değil, gayrete memuruz. Neticeden bağımsız olarak doğrunun yanında, yanlışın karşısında olmaya devam edeceğiz.
Son Söz “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” Dr. Devlet BAHÇELİ.