Kayıp Sevda kitabını okudum.
Doğal ,içten bir anlatımla yazılan eseri bölümler halinde inceledim ve beğendim.kitabın kapak tasarımı güzel renk uyumu iyi hoş bir izlenim veriyor dikkatimi roman türü üzerinde yoğunlaştırdım.
Roman nedir?Bir edebi tür olan roman hikayeden farklı olarak daha az kurguya yer verir ,yazıldığı dönemin özelliklerini üzerinde taşır hikayeden bu özelliği ile ayrılır.
Roman da ne vardır?Batı kültürüne ait bir edebi tür olan romanın bizim edebiyatımız da yeri azdır biz de hikaye etme geleneği hakimdir.Dünya edebiyatının roman şaheserleri incelendiğinde bu dediğim daha iyi anlaşılır çünkü bizim roman adıyla yayınladıklarımız anlatım biçimleri,düşünce gelişim safhaları ,mekan ve zaman tasvirleriyle romanla uyuşmamaktadır.Roman için verebileceğim bir örnek KAZANCAKİS in GÜNAHA SON ÇAĞRI kitabıdır bu kitabı inceleyen okurlarım hikaye ile roman arasındaki farkı görebilir.
Kayıp Sevda da 1930 ların Maraşı bir Mevlevi dervişinin hüzün dolu aşkı çevresinde ele alınıp sosyal olayların toplum üzerindeki etkilerinden bahsedilerek ,tekkelerin kapatılması,şapka kanunu,ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi gibi sosyal hadiselerin tahlili yapılmakta yazı bu bağlamda kurgulanmaktadır.Hacı bir meslek öğrenmek üzere köşker çıraklığını verilir bu arada tekke ye de devam edip sosyal bir insan olma evrelerini tamamlamaya çalışır ayak kabı ölçüsü almak için gittiği evde Gülizar la tanışır ve aşka düşer ,sosyal statü farkları bu aşka engel olur ve olaylar zamana yayılır. Mevlevi dergah geleneği sayfalara girer din diyanet gerginlikleri bizi alıp götürür.
Aşk gibi önemli bir mevzuya ayak ölçüsü alınarak girilmesi bana pek inandırıcı gelmedi tanışma daha farklı kurgulanmalı hayatla örtüşmeliydi roman yazılıyorsa bu kitaptaki gibi olmamalı eğer hikaye yazılmışsa ona bir diyeceğim yok .Dergah şeyhi kim?Abdulgaffar efendi mi yoksa Selim dede mi?Hacı çırak iken dergaha gönderilir yapılan ayakkabıyı Şeyh efendiye teslim etmesi istenir sayfa 20 de bu Şeyh Abdullgaffar Efendi iken sayfa 22 de Selim Dede olarak karşımıza çıkar acaba çırak ayakkabıyı kime verdi?Oradaki diyaloğlarda büyük bir zaman ve şahıs atlaması yapılmış.Başka bir konu da dergah da ikram edilen çaylarla ilgili olacak ,çayın Türk toplum hayatına yaygın bir içecek olması 1950 lerden sonra olmuştur tarih bize bunu söylüyor o zaman 1930 larda tekke de çayla yapılan ikramlar “içersen çay içmezsen vay”lara ne demeli?
Tasavvuf edebiyatının kavramları kitaba 59 sayfadan itibaren giriyor tasavvuf fıkıh arasındaki algı farklılıkları ustaca işleniyor yazar bu konuda başarılı ama toplum bu konuda yazar kadar hoş görü sahibi değil.
Kitap ta yer alan şarkı güfteleri hoş seçim iyi yapılmış bu güfteler kitaba ayrı bir edebi tat veriyor.
Tashih ler de var onlara da işaret edeyim sayfa 63 da “geç” yazılmış bu “genç “ olacaktı yine sayfa 68 de “karısında” yazılmış bu da “karşısında” olacaktı.
Ali Avgın ın KAYIP SEVDA kitabı hikaye formatına uyuyor bir edebi tür olarak roman diye adlandırılması edebi açıdan yanlış yalnız yazarın içinde bulunduğu tasavvufi neşeyi anlatım biçimlerini yazıya geçirip bir dert ve ızdırabı aşkla buluşturması takdire değer.
Kutlarım.
Yazara bundan sonra ÇAPA yı denize atıp biraz dinlenmesini ve dünya edebiyatının roman adına yazılan eserleri mütala etmesini hatırlatırım.