Hayata selam.
Ömrümüzün ezel ebet gökkuşaklarına ilave edilen zamanları da esenlikle kabul ediyor onun bizlere armağan olarak getirdiği güzellikleri üzerimizde doyasıya sergileyelim diyorum.
Hayat enerjisi zıtlar arası ahenkte saklı. Gece gündüz, güzellik çirkinlik, adalet zulüm, hayır şer, ikilisi gibi onlarca ikilem oluşturup aralarında var olan sırları çözmeye çalışalım. Sonsuz gayret bitmeyen arzu ve sabırlı olmak.
Sıkıntılı dönemlerinde gözümüzde büyüyen demleri nasıl geçirdiğimizi biliyor yarınlar için kaygı çekmektense “Her günün kaygısı kendine yeter” düsturunu kabullenmeyi yeğliyorum.
Eskiler nasıl düşünürdü?
Mevla’nın yazdığı paragraflar da yer alan mantaliteyi bu gün anlamak mümkün mü?
“Serin şafaklar gözlerinin buğusu andırır. Kum üzerine kanatlarını çarpan siyah kırlangıçlar; titreyen göz kapaklarını düşündürür. Savaşta ölen kuşlar gibi, düşen kafalar arasında bulunduğum vakit seni düşünerek gülümserim. Kılıçlar vücuduma saplanırken bir dişi aslanın beyaz dişlerinin bedenimde açtığı aşk güllerini düşünürüm.”
Mevla’nın gönül dünyasından dökülen hakikatlerden bir paragraf aldım buraya. Bu gün ne yazıyor yazdıklarımızda burada anlatılan o diri hayat enerjisinden motifler bulabiliyor muyuz? Yazılarımızın temel eksenin de olması gereken o som sütun gerçek ne?
Gerçek dediğim niteliksel olgunun çoğu yazar tarafından imge olarak düşünüldüğünü görmek rahatsız ediyor. Onu kabullenmekte zorlanıyorum. Yazanın hakikati acaba okuyan kişinin bildiği bellediği hikmet gerçekleriyle buluşup hem yazanı hem de okuyanı kendi dünyasından alıp ideal ortamların var oluş gerçeklerine götürebiliyor mu?
Söz ettiğim hikmet bu.
İdeal olanı dünde aramak bunun en güzel örnekleri için geçmiş zamandan misaller göstermenin bugünün dünyasına getirdiği sıkleti gördüğüm de bazı farklı kelimelerle değişik bakış açıları oluşturmak gerektiğine inandım.
Dem dediğim şimdiki zamanı yaşayan fertler daha bu satırları okurken bir ileriki zamanı yaşamanın ironisini içselleştirirken özellikle hep geçmiş zaman olgusunu kutsallık derecesinde öne çıkarmanın haklılığına katılmakta zorlanıyorum.
Zamanı düz çizgisel anlayışın dışına taşımaya ne dersiniz?
Dairesel zaman olgusunu öneriyorum olup biten tamamlanan varlık anlayışı yerine hep olmakta olan hep tamamlanmakta ve yaşatan yeni bir varlık anlayışından yana olsak ne olur?