Geçenlerde bir akşam, uzun zamandan beri uğramadığım Ortaköy (İstanbul) sahiline gittim. Öğrencilik anılarını yad etmek amacıyla kumpirimi aldım ve bir banka oturdum. Bir yandan kumpiri kaşıklıyor bir yandan insanları gözlemliyordum.
İstanbul’a birşeyler olmuştu. Önce elinde kemanıyla, turistlerin burnuna girip “Ah İstanbul İstanbul olalı” şarkısını söyleyen simsar tipli bir adam dikkatimi çekti. Sanatla uzaktan yakından alakası olmadığı gibi, seslendirdiği şarkı ironi niteliğindeydi. Evet, İstanbul, İstanbul olalı böyle eziyet görmemişti. Biraz keman çalıp hemen bahşişi hakettiğini düşünen gözlerle turistleri taciz etmekteydi. Bir bilseydi ki, uzaktan bakıldığında bu davranışının bir daha o turistlerin, bu bölgeye adım atmamasına sebep olacağını, belki yapmazdı diyeceğim ama yapardı muhtemelen. Çünkü maalesef bir gamsızlık, bir kanaat eksikliği, bir kan emicilik yerleşmiş topluma.
Ardından yine aynı bankta otururken yasak bir şey satar gibi çay satan bir adam dikkatimi çekti. Oradakilerin yanına yaklaşıp sessizce “Çay var, su var” diyordu. Ayaklı keman felaketine göre biraz daha masum sayılacak bu iş/ek iş modeli bugünlerde İstanbul’da oldukça karşılaşılır oldu. Bu şekilde çay satmakta olan ve ek iş yaptığı anlaşılan iyi yüzlü bir adamdan hiç içesim olmadığı halde, sırf yardım olsun diye bir çay ve bir su istedim. Adam bana istediklerimi verdikten sonra fiyatını sordum. “3,5 lira abicim”dedi. Yanımda bozuk olarak 3 TL vardı. Adamın durumu anlaması için cebimden 20 TL ve 3 TL’yi beraber çıkarıp, “50 kuruş eksik ama helal et abi ya” dedim ama adam “Hepsini alsam daha iyi olur” şeklinde karşılık verdi. Ardından bozulacak paradan daha çok bozularak 20 TL’yi adama uzattım.
Çok mikro örnekler evet biliyorum ama üzülerek belirtirim ki bu mikro örnekler, büyük resmin bir yansıması niteliğinde. 2017 yılının Türkiyesi, maalesef mayasında bulunan ”kanaat” erdemini gitgide yitirmekte. Aşırı dünya hırsı ve bireysel toplum modeli, insanların arasındaki saygının giderek tükenmesine sebep oluyor. Böylesine saygı mahrumu, kan emicilerin gezdiği ortamlara, artık erdemli, kültürlü, bilgili insanlar uğramak istemiyor ve meydan bu türden kişilere kalıyor.
Sanmayın ki bu durumun sadece çay, su, keman dinletisi(!), selfi çubuğu satan kitlede yaşandığını. Benzer durum, beyaz yakalıların dolu olduğu plazalarda da yaşanıyor. Ünvanlar elde etmek ya da patronun gözüne girmek uğruna olur olmadık hareketleri sergilemekten ar etmeyen bir çalışan türü hızla çoğalıyor. Bunlar, gelir artışından elde ettikleri paraları çatır çatır nasıl ezdiklerini sosyal medyalardan paylaşmaktan gurur duyarlar hatta kimilerinin yaşam hedefi buna dayalıdır.
Tabiki kazanacağız, çalışacağız, beynimizi patlatacağız. Ama kalbimizi bozmamız lazım. Ne mutlu ki bugün şehrimizde hala erdemlerinin farkında olan ve kendini bozmayan sanayiciler, esnaflar, sanatkarlar, memurlar var. Onlar toplumsal saygının korunmasında birer sigorta niteliğindeler. Umarım ki büyük şehirlerde son yıllarda iyice çoğalan bu aç gözlülük tufanı, nispeten masum Anadolu şehirlerine ulaşmaz. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.