Sayın Atmaca, Çıktım Erik Dalına adlı bir kitapla şiir talimine devam ediyorsunuz. Şiir tarifiyle başlayalım. Şiir nedir?
Sözün doğrusunu eğrisinden, güzelini keminden ayrıştırarak gönle dokunur dizeler yazmak için gönül teri dökmeye çalışıyorum. Bunu ne kadar başardım ya da başarmaya çalışıyorum onu büyük ihtimalle bizden sonraki nesiller daha iyi göreceklerdir.
Her şairin kendine göre bir şiir tarifi vardır ama her tarif de şiiri anlatmaya yetmiyor.
Şiir az sözle çok şey anlatma, en endemik çiçeklerde toplanan polenlerin bala dönüşme halidir. Şiir, özenle seçilmiş, birbirine uyumlu bir üslup ve ahenk içinde söylendiğinde insanın gönlüne dokunabildiği kadarıyla şiirdir.
Şair ile şiir arasında nasıl bir bağ vardır?
Şair, şaire, şiir, şiire açılan kapılar gibidir. Birisinden birisine doğru yolculuk yapmak istediğimizde ikisi arasında uzun ince bir yolda edebiyat menziline doğru yol alırız.
Günümüz şiirinin gittiği yol hakkında neler söylersin?
Şiirin bir yere gittiği yok, şairler, duygu ve düşüncelerini ahenkli dizeler halinde söylerken şiire bir sorumluluk yüklemeye çalışır ama asıl sorumlu olan şairdir. Şair, ‘ben kimim, ne yazıyorum, bende önce kimler nasıl yazmış, bunların arasında sözü daha da güzelleştirerek nasıl söylerim’ düşüncesiyle yol haritasını belirlemelidir.
Şiir şairin karın gurultularını andıran kelimelerle uğraşmak yerine sözü aklında tartıp yüreğinde kıvama getirdikten sonra yazmalıdır. Herkes şiirin bir yere gittiğini söylüyor ama asıl yerinde durmayan geçmişi tanımadan gelecek üzerine hayaller kurarak kendi kendini kandırmaya çalışan şairlerdir.
Şiir damarlarında yol alırken nelerle karşılaştın?
Kendi kendime yazma idmanları yaparken ‘ben kimim, ne yazıyorum, benden öncekiler neler yazmış, nasıl bir eğitimden geçmişler’ bütün bunları irdeledikten sonra kendi sesimi yakalamak için yıllarda uğraşıp durdum. Başka şairlerin açmış oldukları tali ve ana yolları keşfettikten sonra ben nasıl bir çığır açarım, kimler bu çığırı tali ya da anayola çevirir orasını bilemem. Ben seferle yükümlüyüm, zafer ise edebiyata, şiire sağladığım katkı kadardır.
Eski zamanların şairleri örneğin bir önceki kuşakla bu günkü şairler arasında nitelik değerlendirmesi yapar mısın?
Eski şairler, odun nerede toplanır, hangi ağaçların hangi dalları kesilir ona göre bir planlama yaparlarken günümüz şairlerinin -istisnalar hariç- çoğu odunun nasıl elde edildiğini bilmeyecek kadar cahil olduklarından maalesef plastik çağında yaşıyorlar.
Şiir, illaki hece ya da aruz ölçüsüyle yazılsın demiyorum ama şiir yazan, kendini şair olarak görenler bu iki şiir türüne de maalesef yabancı kalmakla yerinmesi gerekirken “kendimi ölçüyle sınırlandırmak istemiyorum” diyerek şecaat arz ederken sirkatin söylüyorlar.
Hece Taşları şiir, Açıkkara mizah dergilerini çıkarmaya devam ediyorsun sana gelen şiirleri hangi ölçülere göre değerlendiriyorsun?
Hece Taşları dergisi yayın hayatına başladığı günden bugüne sadece hece ve aruz ölçüsü ve şiir üzerine yazılan yazılara yer veren bir dergi oldu. Bu çizgisini de 115 sayıdır sürdürmeye devam ediyor. Açıkkara dergisi ise kara mizah dergisi. Diğer mizah dergilerinden ayrı tarafı ise içinde küfür barındırmayan mizahi hikâye ve şiirlere yer veren bir dergi. Bu dergi de 78 sayıdır edep dairesi içinde küfürsüz de mizah yapılacağını ispat etmeye devam ediyor.
Şiir dinletileri hakkında neler söylemek istersin?
Şiir dinletileri, dinletiden ziyade şairler şöleni şeklinde geçiyor maalesef. Şairler dinleyiciler için mi şiiri okuyor, yoksa dinleyiciler şairleri görmek için mi salonu dolduruyor bu belli değil. Eğer dinleyici hem şairi tanımak istiyor hem de şiirini dinlemek istiyorsa şiir dinletileri en fazla 5 şairle yapılmalı. Bu vesile ile hem şairler daha yakından tanınmış hem de dinleyici bu şairlerin kendi seslerinden şiirlerini dinlemiş olurlar.
Hece şiiri yanında aruz şiirleri de yazılıyor bu geleneğin günümüz okuruna verebileceği edebi irfan ne olabilir?
Günümüzde serbest şiir bilinçli olarak öne çıkarıldığından hece ve aruz ölçüsü ile yazılan şiirlerin dergilerde pek yayınlanma şansı pek bulunmamakla birlikte bu geleneği sürdüren şairler var. Hece ve aruz ölçüsüyle yazılan şiirlerdeki ahengi bilmeden serbest şiiri öne çıkaranlar ne kadar yanılıyorlarsa, hece ve aruz ölçüsünde yazanlar da serbest şiiri şiirden saymıyor maalesef. Şiirde ölçü bir tercih meselesidir. Asıl şiirin şiir olup olmadığıdır. Hece ve aruz ölçüsüyle yazılan şiirlerin akıcılığı Türkçeyi iyi bilen bir şair ve okur için önemli bir eşiktir. Hece ve aruz ölçüsünü iyi bilen bir şair serbest şiirde de başarılı olur. Bu iki ölçüden habersiz şairler için aynı şeyi söyleyemeyiz.
Eskişehir’de yaşadığınız dönemlerde Burhan Toprak’ın Yunus Emre Divanı’nın tıpkı basımına katkı sundunuz bu kitap hakkında bilgi verir misin?
Burhan Toprak’ın Yunus Emre Divanı ilk olarak 1934 yılında yayımlanır. Biz tıpkı basımı 2006 yılında yapmıştık. Bu kitap, Yunus Emre divanları arasında önemli bir yere sahiptir.
Yunus Emre Divanından şiirler okuduğunu belirtiyorsun bunun senin şiir dünyana ne gibi katkıları oldu?
Yunus Emre’nin şiirleri yavaş yavaş sindire sindire okunduğunda Yunus Emre’nin duygu ve düşünce dünyasında dolaşmanıza vesile olur. Söz konusu Yunus Emre divanını kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum.
Son kitabında Yunus Emre şiirlerinin iki dizesini alarak tahmis ya da iki dizeyi epigraf yapıp Yunus Emre’nin size vermiş olduğu ilhamla “Çıktım Erik Dalına” isimli kitap çıkardınız. Biraz da bu kitabı konuşalım.
Yunus Emre divanında beni çarpan ya da ‘beni kendi dilinle yeniden yaz’ diye gönül dünyama kapı aralayan otuz üç şiir seçtim. Bu şiirlere zaman içinde tekrar tekrar okuyarak hem Yunus Emre’nin diline ve gönlüne yakın durma hem de Türk edebiyatına bir katkı olur düşüncesi ile tahmisler yazmaya başladım. Şiirler iyice demini aldıktan sonra birileri çıkar da ‘sen kimsin de Yunus Emre’nin sözlerine yakın sözler söylemeye çalışıyorsun’ derler düşüncesi ile bu tahmislerin otuz tanesini klasik hece ölçüsüyle yazdım. Kitabın dibacesinde de gerekçeli fikrimi açıkladım. Ortaya Yunus Emre’nin duygu ve düşünce dünyası ile kendi duygu ve düşüncemin harmanlandığı bir kitap çıktı.
Peki Tahmis nedir?
“Beşleme” anlamında olan tahmis aslında bir muhammestir. Bir gazelin ya da bir kasidenin her beyitinin önüne aynı vezin ve kafiyede üç mısra’ eklenerek muhammes haline getirmeğe “tahmîs etme” ve ortaya çıkan muhammese de tahmis denir. Örnek verecek olursak şöyle bir şey. İtalik olarak alıntıladığım Yunus Emre’ye üstündeki dizeler ise bana aittir.
Bülbülleri vurmuşlar soldurmuşlar gülleri
Ocakları basmışlar savurmuşlar külleri
Ham sözü taş yapmışlar kırmışlar gönülleri
Bu şarın hayalleri türlü türlü halleri,
Aldamış gafilleri câzû ayyâra benzer.
Teşekkür ederim.
Bu güzel sohbet için ben teşekkür ederim.