Katıldığım bir konferansta Danimarka’nın Maliye Bakanı, ülkesinin dünyanın en mutlu ülkesi olması nedenini şöyle açıklıyordu: “Biz Danimarka’da birbirimize güveniyoruz ve mutluyuz. Dolayısıyla mutlu bir ülke olmamızı sağlayan şeyi tek kelime ile ifade etmem gerekirse o da güvendir.”
Bu konferans, ülkemizin terör saldırılarından yoğun olarak etkilendiği ve en son Reina katliamı ile zirve yapmış bir dönemde gerçekleşmişti. Büyüme yolunda ekonomimize en önemli katkısı olan sektörlerden biri olan turizm sektörü yara almıştı. Buna çareler aranmaktaydı.
Güven dediğimiz kavram, insan ilişkisinin olduğu herşeyi kapsayan geniş bir kümedir. Konu turizmin aldığı yaraları sarmak olduğunda da yine karşımıza güven kavramı çıkmaktadır. Yabancı turistin güvenlik endişesi, son zamanlarda turizmde yaşanan “doluluk oranı” probleminin baş aktörüdür.
Bu güvenin tesis edilmesi noktasında, devletimiz pozitif algı oluşturmak için hem yurtiçinde hem de yurtdışında sürekli girişimlerde bulunuyor. Ülke tanıtımları, uçuş ağının genişletilmesi, otel indirimleri, teşvikleri (son zamanlarda Rus turistler için uygulanmıştı) gibi faaliyetler bu girişimin bir parçasıdır.
Bununla birlikte, güvenin tesis edilmesi için bizlere de önemli görevler düşüyor. Yaşadığımız terör olayları, ülkemizin kalkınmasına ket vurmak isteyen tarafların planlı girişimleridir. Onların bu trajedilerle ulaşmak istedikleri şey bizi evimizde tutup, güvensizlik batağına sürüklemek istemeleridir. Ülkesine güvenmeyen bir vatandaş ne seyahat eder, ne alış veriş yapar, ne de yatırım yapar. Neticesinde vatandaş sızlanmaya başlar ve kaos ortamı oluşur.
Bize düşen bu tarafların emellerine inat ülkemizin turizm potansiyeline sahip çıkmaktır. Bu doğrultuda yapabileceğimiz birçok şey bulunuyor.
-
Öncelikle kendi ülkemizi keşfedelim. İçinde yaşadığımız şehrin ve komşu şehirlerin tarihi mahallelerini, dini mekanlarını (camii, kilise, tapınak vs.), hanlarını gezelim. Bu bölgelere has üretilen ürünleri keşfedelim, hediyelik eşyaları alalım. Bölgede yaşayan halkın evine gidelim, çaylarını içelim, hasbıhal edelim.
-
Gezdiğimiz gördüğümüz yerlerin fotoğrafını, videosunu çekip konum etiketiyle sosyal paylaşım sitelerinde paylaşalım, blog yazıları yazalım. Bu sayede ülke tanıtımına ufak da olsa katkı yapalım.
-
Bu geziler süresince çevreyi korumaya oldukça özen gösterelim. Denizleri, ormanları, yolları kirletmeden, onlara zarar vermeden kullanalım. Hatta var olan bir kirliliği, düzensizliği gidermeye çalışalım.
-
Yatırımcılar açısından da yapılacak bir çok şey bulunmakta. Özellikle bakımsızlıktan çürümeye yüz tutmuş eski yapıların restorasyonu devletin yapmasını beklemeden, yatırımcılar ülke turizm ve tanıtıma katkı amaçlı restore edebilirler. Ya da bir tarihi mahalleyi tamamen restore ederek, o mahalleyi turistik bir hale dönüştürebilirler. Gaziantep’te bu şekilde eski yapılar turizme kazandırıldı (bkz: Tarihi Hışvahan).
-
Mevcut turizm işletmecilerine de birçok görev düşüyor. Sundukları hizmetin kalitesini arttırmakla ilgili bir çok şey yazılabilir ama ben burada özellikle fiyatlara değineceğim. Turizm sezonu adı altında sundukları hizmeti 3-4 katı fiyata çıkarmayı bir kenara bırakmalılar. Son zamanlarda 30 TL’ye satılan lahmacun haberlerini siz de okumuşsunuzdur :) Turizmin yerli turist tabanına yayılması açısından fiyatların makul düzeyde olması şarttır.
Özetle kalkınmada çok önemli bir rol oynayan turizm ekonomisini yerel turistler olarak biz de destekleyebiliriz. Herşeyi devletten beklememek lazım. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.