Türkiye Cumhuriyeti acı-tatlı sayısız hatırasını geride bırakarak varlığını ikinci asrına taşımayı başardı. Bu süreç bazen çok sancılı, bazen coşkulu geçti. Ama her ne olursa olsun milli birlik ve bütünlüğünü korumayı başararak daha güçlü ve geleceğine daha umutlu bir hâlde bu günlere geldi.

                Yüz yılın yönetimsel olarak her halde en mühim dönüşüm aşaması meclis hükümeti sisteminden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş oldu. Hükümetin mecliste kurulma yönteminin yerini seçim sandığında kurulma sistemine bırakması zayıf ve çok başlı bir iradenin yerini daha güçlü ve hızlı karar alabilme iradesine bırakmış oldu. İkinci asrın başında aşılması gereken bir kısım acil meseleler ilk asırda çözülememiş meselelerdir. Bunlar enerjiden, güvenliğe, hukuktan ekonomiye varıncaya kadar birçok alanda karşımıza çıkmaktadır.

                Türkiye’nin en öncelikli meselesi güvenlik risklerinin ortadan kaldırılmasıdır. İç güvenlik konusunda terörün büyük ölçüde içeride bitirilmiş olması devletin elini güçlendiren ve rahatlatan bir unsurdur. Terör örgütleriyle mücadele konusunda askeri ve kurumsal olarak atılan mühim adımlar millet iradesinin de büyük katkısıyla netice vermiştir.

Sınırlarımız dışından Suriye ve Irak mıntıkasından gelen terör tehdidi ise asimetrik boyutuyla devam ediyor. Bu iki ülkedeki istikrarsızlık ve başta ABD olmak üzere bölgeye yerleşen harici devletlerin varlığı terörle mücadelenin boyutunu değiştiriyor. Başta PKK/YPG olmak üzere terörist unsurların silah, lojistik ve eğitim alanında sürekli destek görüyor oluşu hem çok sert ve kararlı bir mücadeleyi gerektiriyor hem de bölgede Türkiye’ye müzahir unsurlarla işbirliğinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Türkiye’nin “Ara, Bul, Yok Et” konseptine geçişi ve kendi geliştirdiği silah ve elektronik harp sistemleri elini güçlendirdi. Bu ülkelerdeki terörist varlıkların yok edilmesi ve istikrara kavuşturulması Türkiye’nin çözmesi gereken en önemli meselesidir.

                Dış güvenliğin en tehlikeli diğer unsuru ise İsrail’in “Arz-ı Mevud” projesi ve yayılmacı emelleri ile ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme projesidir. Yunanistan’ın Ege’deki yayılmacı ve adaları silahlandırmaya yönelik tutumu ve ülkesinin ABD askeri üsleriyle donatılmış olması Türkiye için büyük bir potansiyel tehdittir. İsrail ve ABD’nin oluşturduğu bölgesel ve küresel savaş riski jeostratejik olarak tarihin kadim zamanlarından beri her zaman kritik bir mevkide olan bu coğrafyanın her zaman askeri ve teknolojik olarak güçlü ve milli birlik konusunda sağlam olmasını gerektiriyor.

                Çevre ülkelerdeki istikrar ve ekonomik imkânların artışı Türkiye’ye yönelen göç dalgalarının azalmasını sağlayacaktır. Ancak yakın zamanda göç dalgalarının azalması beklenen bir durum değildir. Türkiye’nin potansiyel göç güzergâhlarından uzak tutulması zorunluluktur. Ülke istikrarı ve gelişimi konusunda göç bir tehdit unsurudur.

                Yeni yüzyıla girişte Türkiye’nin diğer bir önemli sorunu ise enerjide dışa bağlılıktır. İlk kalemini petrolün oluşturduğu enerji açığı hem topraklarımızdaki petrol-doğalgaz arayışlarıyla, hem de karasularımızdaki hidrokarbon arama ve çıkarma çalışmalarıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda elde edilen başarılar ve devam eden araştırmaların olumlu gelişmelerin yaşanmaya devam edeceğini gösteriyor. Ayrıca alternatif yenilenebilir enerji üretimindeki gelişmeler de ümit vermektedir.  

                Sanayileşme, üretim, bilgi ve sermaye birikimi noktasındaki açıklarını büyük oranda kapatmış olan Türkiye’nin cari açığının en mühim sebebi enerjide dışarıya olan bağımlılıktır. Cari açık ise TL’nin rezerv paralar karşısındaki zayıflığının en mühim sebebidir. Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ekonomik istikrarın ana kaynağı olacaktır.

                 Türkiye ikinci asrına şehirleşme ve yapılaşma sorunlarının en başında kentsel dönüşüm meselesiyle giriyor. Depremler kentsel dönüşümün bir tercih değil zorunluluk olduğunu ortaya koydu. 6 Şubat depremlerinden sonra hızlanan bu süreç uzun bir zaman alacaktır. Başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye genelinde milyonlarca konutun dönüşümü acil dönüşüm isteyen yerlerden itibaren tamamlanması gereken hayati bir zorunluluktur.

                İklim değişikliğinin getirdiği kuraklık ise çölleşme tehdidi altındaki ülkemizde kalıcı tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Ağaçlandırma, su bendleri, yeraltı barajları, vahşi sulamadan modern sulama yöntemlerine geçiş, ekosistemin korunması, yağmur sularının depolanması gibi modern yöntemler kuraklıkla mücadelede Türkiye’nin en önemli silahlarındandır.

                Artan orman yangınlarıyla mücadele ise sabotajlara karşı önlemlerin artırılması, piknikçi ateşlerinin önüne geçilmesi, yangına daha dayanıklı orman ağaçlarının yaygınlaştırılması, erken uyarı sistemleri, söndürme ekipmanlarındaki artış ve yeniden ağaçlandırma gibi çalışmaların geliştirilmesi Türkiye’nin orman varlığının korunmasında olmazsa olmazlarındandır.

                Türkiye’nin en acil meselelerden birisi de hukuk alanındaki temel düzenlemede yeni anayasa yapmanın zorunluluğudur. Bir darbe dönemi ürünü olan 1982 anayasası hem sivil unsurlar bakımından sorunlar taşımakta, hem de büyüyen ve güçlenerek 21. Yüzyılda küresel bir güç olmayı hedefleyen Türkiye için dar bir gömlektir. Bu sebeple 40 yılda sayısız anayasa düzenlemesi yapılmıştır. Kamusal alanda inanç özgürlüğünden (kıyafet özgürlüğü gibi) tutun da iç ve dış güvenlik, çevre sorumluluğu, suça yönelik caydırıcı hükümlerin (idam gibi) getirilmesi gibi birçok hususla daha modern ve sivil bir anayasa Türkiye’nin rahatlamasını sağlayacaktır.  

                Türkiye’nin silahlanma konusunda kendi kendine yeterliliğini en ileri seviyeye getirmesi hem kendi varlığı, hem de dost ve mazlum ülkelerin güvenliği açısından ayrı bir zorunluluktur. %80’leri bulan ve en ileri teknolojilere sahip olan savunma sanayiindeki ilerleme Türk Ordusunun gücüne güç katmış, her geçen gün diş geçirilemez ve korkutucu bir askeri güce doğru evrilmesini sağlamıştır. Bu da geleceğin dünyasının oluşturulmasında Türkiye’ye öncü rol oynama imkânı sunacaktır. Savunma şirketlerinin desteklenmeye devam etmesi ve sayısının artması bu hususta belirleyici olacaktır.

                Robotik teknolojilerin, yapay zekâların dünyasına doğru giden dünyada hem Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığının çalışmaları hem de özel sektörün çalışmaları çok önemlidir. Beyin göçünün tamamen tersine döndürülmesi,  dost ve kardeş ülkelerden ülkemize nitelikli beyin göçü kapsamında bilim insanlarının kazandırılması lider ülke hâline gelmemizde büyük rol oynayacaktır.   

                Türkiye’nin en büyük sorunlarının başında eğitimde yeni ve modern bir anlayışa geçilmesi gerekliliği yatmaktadır. En geç ilkokul seviyesinin sonundan itibaren branşlaşmaya ve modern çağın gelişmekte olan mesleklerine yöneltmeyi hedefleyen bir sistem, nesillerimizin en değerli çağlarında ilgi ve yetenekleri doğrultusunda beyin ve kabiliyet gelişimini sağlayacaktır. Bu sayede nitelikli iş gücü ve uzman kadroların yetişmesi ülkemizin her alanda geleceğini inşa ederken, üniversite sınav sisteminin kendiliğinden kalkmasını ve üniversiteye sadece akademik yönü ağır basan gençlerin yönelerek ilgili oldukları alanlarda bilim insanı olmasını sağlayacaktır.

                Son olarak dış dünyada Türk Devletleri teşkilâtının güçlenerek ve genişleyerek askeri, ekonomik, siyasal ve kültürel alanda dünya üzerinde belirleyici bir güç olması kaçınılmazdır. Bu konuda ilk adım Türkmenistan’ın mevcut teşkilata tam üyeliği olacaktır. Türk Dünyasının birliği bir hayal değil, tarihi bir zorunluluktur.

                İslâm ülkelerine ait teşkilatların daha da işlevsel bir hâle getirilmesi yine Türkiye’nin önderliğinde olacak bir husustur. Aksi takdirde şimdiki mevcut pasif haliyle öylesine bir teşkilattan ileri gidemeyecektir.

                2. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan başta BM olmak üzere uluslararası kuruluşlar yapısal sakatlıkları (veto meselesi gibi) nedeniyle fiilen tarihin çöplüğüne gömülmüştür. Ya feshedilmesi ya da yepyeni ve daha adil bir yapıya kavuşması zorunluluktur. Dünyaya barış getirmekten ziyade zorbaların daha da azgınlaşmasına fırsat vermektedir.

                Ülkemizin 2. Asrına girerken önünde bekleyen bu bir kısım acil meselelerinin çözüme kavuşturulması yarınlarımızın Türkiye’sinin küresel bir güç olmasını ve dünyanın daha güvenli ve barışçıl hâle gelmesini sağlayacaktır. Merhum Turgut Özal’ın “21. Asır Türk Asrı Olacaktır” sözü dünden bugüne daha bir anlamlı hâle gelmiştir.

29/10/2023

İbrahim KANADIKIRIK