Son bir yılda ABD, Yunan ada ve limanlarını aşırı derecede silahlandırdı. Binlerce zırhlı araç, hava ve deniz unsurları, radarlar, füze rampaları vs. ile Adalar Denizini adete bir cephaneliğe çevirdi. Yunanistan’a tarihinin en büyük askeri yardımları yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Bize paramızla verilmeyen F-35’lerin Yunanistan’a verilmesi bile gündemde. Bu hususta ABD’yi Fransa takip ediyor. İflah olmaz Türk düşmanı Makron Fransa’sı Rafael uçaklarını Yunanistan’a vererek füze menzili bakımından F-16’lardan üstün olan Rafael uçaklarıyla Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı hava üstünlüğü kurmasını sağlamaya çalışıyor. Türkiye’nin 30 kadar Katar Rafael uçağını pilotlarıyla beraber başta Konya olmak üzere hava üslerinde konuşlandırma kararı boşuna alınmış bir karar değil.
Dedeağaç, Girit-Suda üssü ve diğer adalar derken şimdi kıyılarımızın dibindeki Sisam ve Midilli’ye çok sayıda ABD zırhlı askeri araçlarının yerleştirilmesi tehdidin boyutunun ne ölçüye geldiğini gösteriyor. Peki, ABD ve Yunanistan ne yapmaya çalışıyor? Biraz niyet okuyalım.
En iyimser tahmin Yunan Adalarını olası bir Türk saldırısına karşı korumak. Türkiye’nin uluslararası hukuka uyma konusundaki titizliğini dünya üzerinde bilmeyen yoktur. Zaten böyle bir şey olsa bile Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar’ın dediği gibi “bu silahlanma Yunanistan için çok, bize karşı yetersiz”dir. Yunanistan’ın böyle bir saldırıdan çekincesi varsa asıl silahlandırması ve yığınak yapması gereken adalar Rodos ve 12 Adadır. Çünkü Uluslararası hukuka aykırı olarak Türkiye’ye ait olan bu adaları İtalya’nın boşaltmasının ardından 2.Dünya Savaşının kaotik ortamından ve biraz da bizim ihmâlimizden yararlanarak el çabukluğu ile işgal etmişti. Türkiye’nin bu meseleyi de günü geldiğinde uluslararası diplomasi yoluyla masaya yatıracağını gayet iyi biliyor. O yüzden bu silahlanma ve yığınağın olası bir Türkiye saldırısına karşı bir hazırlık olmadığı ortadadır. O halde niyet bambaşka!
Büyük güçlerin uzak kara ve kıtalarda egemenlik kurmasının en kolay yolu kıyı ve adalarda askeri üsleri olan toprak parçalarına sahip olmaktır. Bu sebeple ABD için Yunan liman ve adaları Doğu Akdeniz’de askeri üs vazifesi görüyor.
ABD’nin Yunanistan’ı silahlandırıp yığınak yapmasında iki önemli hedefinin olduğu aşikâr. Biri yakın, diğeri uzak hedef olarak görünüyor. Yakın hedefi son yıllarda hem savunma sanayiinde hem de uluslararası diplomaside büyük atılımlar gerçekleştirerek bölgenin en etkili gücü olan Türkiye’nin bu askeri ve diplomatik gücünü frenlemek.
Silah sanayiinde artık %80’i bulmuş olan yerlilik oranına sahip Türkiye, konvansiyonel silahlar ve mühimmatlar konusunda uzun soluklu bir savaşı kendi kendine yeterek yürütecek bir yetkinliğe ulaşmış durumda. Bu da ona düşmanlık eden komşuları için (başta Yunanistan) korkutucu bir güç demek. Bu güç Türkiye’yi artık Batı ekseninin kendisine verdiği vazifeleri yapan uysal bir ülke olmaktan çıkarmış, kendi eksenini inşa etme yolunda emin adımlarla ilerleyen güçlü bir Türkiye’ye dönüştürmüştür. Türkiye çoktan uluslararası diplomaside artan cazibesi ile dostluğu aranan ve istenen ülke konumuna gelmiş bulunuyor. Rus-Ukrayna Savaşındaki doğru duruşu ile tahıl koridoru ve esir takası meselesindeki sonuç alıcı diplomasisi bunun en yakın ve canlı örneklerindendir.
Türkiye’nin “Mavi Vatan” konsepti ile Doğu Akdeniz’deki haklarını muhafaza etmeye başlaması ve Mavi Vatan’da hidrokarbon yataklarını kendi imkânları ile araştırma ve çıkarma sürecine girmiş olması yakın gelecekte enerjide dışa bağımlılığını asgariye indirme olasılığını iyice artırmıştır.
Türkiye’nin sanayi ve teknoloji konularında da ciddi ivme kaydetmesi ve gelişim sürecinde olması, gelişmiş 10 ülke ekonomisi arasına girme arzusu ilerleyen yıllarda ABD ve Batı Dünyası için Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını kaybetme riskini maksimum düzeye çıkarmış bulunuyor.
İşte tam bu noktada olası bir Türk-Yunan Savaşı ABD’nin Türkiye’yi frenleme hedefine hizmet edebilir. Yunanistan’ın provokatif bir askeri saldırısı çatışma çıkarmak için en ideal tercihtir. Her ne kadar Türkiye tarihi tecrübesi ve birikimi ile provokasyonlara karşı deneyimli ise de bıçağı kemiğe dayandıracak adımlar sıcak çatışmaya dönüşebilir. Askeri veya hidrokarbon gemilerine, kıyılarımıza veya askeri tesislerimize yapılacak bir saldırı gibi çok ciddi boyuttaki provokasyonların neticeleri ağır olur. Yunanistan şimdiki hâliyle gözünü karartmış görünüyor.
Her ne kadar böyle bir süreç Yunanistan için yıkım olsa da, ABD ve AB’nin askeri ve ekonomik desteğiyle sürdürülecek bir çatışma Türkiye için de çok ciddi kayıplara neden olacaktır. Böyle bir süreçten kârlı çıkacak tek taraf ABD olur. Yunan devleti hayâller içinde. Eski başbakan Aleksis Çipras’ın Türkiye ile ilişkilerin korunmasına dair yaptığı uyarı tek aklı başında çıkış oldu.
ABD’nin uzak hedefi ise Türkiye’nin Ege kıyılarının ABD silahları ve Yunan Devletinin eliyle işgali gibi gözüküyor. Bu hedefi iki olasılıkla gerçekleştirme hedefinde. İlki yukarıda bahsettiğimiz Türk-Yunan çatışması sonunda zayıflaması umulan Türkiye’nin topraklarını bu çatışmanın ardından işgal etmek. İkinci olasılık ise 2023 seçimleri sürecinde veya seçimler sonrasında Türkiye içinde oluşturulacak kaotik bir ortamdan yararlanarak Ege kıyılarında gerçekleştirilecek bir işgal hareketidir. Bu da ancak ortaya çıkacak bir yönetim boşluğunun doğuracağı kaosla mümkün olacaktır. Bu ise Türkiye için en kötü senaryodur. Ancak Türkiye’nin masadaki hesaplarla boyun eğdirilemeyeceği de unutulmamalıdır.
Etrafımızdaki hareketlilikler ülkemize yönelik senaryoların ciddiye alınmasını gerektiriyor. İran karışmış durumda. Ahlak polisi tarafından gözaltına alınan 22 yaşındaki kadının ölümünden sonra başlayan ve yayılan gösterilerde ölü sayısı 40’ı geçti. Rejim güçlerinin çok sert müdahaleleri kaosu daha da artırıyor. ABD ayaklanmanın perde arkasındaki en mühim güç. Dün gece semalarımız üzerinden geçip giden Elon Musk’un Starlink uydusu göstericilere İran’ın kestiği internet hizmetini yeniden verecek. Bu olay Gezi Kalkışmasında CNN’in İstanbul’dan 24 saat yayın yapmasını ve şifresiz WİFi hizmeti sunulmasını hatırlattı. Üstelik zamanlama ilginç. İran’ın dini lideri Ali Hamaney ölüm döşeğinde. Karşı devrim için bulunmaz bir fırsat.
Putin’in kısmi seferberlik ilanı da işin başka boyutu. Batı destekli silahlarla Rusları durdurup ilerlemeye başlayan Ukrayna örneği Rusya’ya karşı Batı’ya cesaret vermiş durumda. Ukrayna’yı dize getiremeyen Rusya artık eskisi kadar ABD’yi korkutmuyor. Putin bunun farkında. Kısmi seferberlik genel seferberliğin bir provası. Rusya varlığını koruma kaygısı içinde nükleer silaha başvurmaktan çekinmeyecek gibi görünüyor. Bu da küresel bir savaşın ilanı demek. Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’in 3 ay içinde dünya savaşı çıkabileceği söylemi blöf değilse, bir hazırlığın dışavurumudur.
Ülkeler savaşa hazırlanıyor. Şu anki durum 1. Dünya Savaşı öncesi dünyasını andırıyor. Kilidi açacak anahtar ülke ise Türkiye. O da Yunanistan kuklasıyla ateşe itilmek isteniyor. Hakkımızda hayırlısı. Hesapların üzerinde bir de Allah’ın hesabı var. Bakalım rabbimiz bu konuda ne buyuruyor:
“ Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.” Maide-64
İbrahim KANADIKIRIK