Olayın başından beri iki ayrı bakış açısı mevcut. Her ikisinin de haklılık payı var mı, var. Bir tarafta bu işe mecburi ev sahipliğine, misafir ağırlama olgusuna sonuna kadar karşı çıkanlar. Diğer tarafta, ülkemize gelen misafirlerimiz yerine kendisini koyan, empati yapan, onlara elinden geldiğince destek olup, varlıklarından rahatsız olmayanlar.
Efendim konumuz Suriyeli misafirlerimiz.
Şüphesiz daha birkaç gün önce Sakarya’da meydana gelen tecavüz edilip kafası taşla ezilerek öldürülen kadın, yine hunharca katledilen 10 aylık bebek haberi, henüz hafızamızda çok taze. İçimizi kanattı, katiller ile aynı milletin insanı olmaktan utandık. Bu olayın sıcaklığı henüz hafızalarda iken tasarladığımız sonuç bölümüne ulaşmak çokta kolay değil.
Suriye’de meydana gelen iç savaş ve neticesinde, bu ülke vatandaşlarının ülkemize akın akın gelmesine müteakip, türlü söylentiler alıp başını gitmişti. Şehirlerimizin fuhuş yuvasına döneceği, hırsızlık, arsızlık olaylarının kat kat artacağı, insanların evlerinde rahat yatamayacağı gibi ön görüler vardı. Doğrusu ülkemizde bulunan Suriye halkı bu tür sabit fikirli insanları utandırmıştır. Ne fuhuş olabildiğince artmış, ne hırsızlık, gasp vb. adi suçlar kat be kat artmıştır. Suriyeli vatandaşların karışmış olduğu suçlar ülke genelinde ancak %1.4 oranında olup, bu oranın büyük bölümü kendi aralarında meydana gelen anlaşmazlıklardan kaynaklanmıştır.
Suriyeli vatandaşların misafirliğine karşı çıkanların savunduğu tezlerden birisi , ülkelerinin bir nevi kurtuluş mücadelesi yaparken, reşit erkeklerin ülkemize kaçıp gelmeleri, burada zevki sefa içinde yaşamaları. Onlara göre eli silah tutan erkeklerin ülkelerine dönüp, yurt savunmalarına katılmaları gerekir. Reel olarak bakıldığında doğru bir mantık. Ancak ülkemize gelmiş insanların neler yaşadıkları, hangi ortamda evlerini, eşyalarını, işlerini güçlerini bırakıp buraya geldiklerini tasavvur etmek o kadar da kolay değil. Hangimiz evimizi yuvamızı toprağımızı bırakıp başka bir memlekete gidip ezik bir zihniyet içinde yaşamak isteriz?
Evet, şöyle yada böyle, bu zoraki misafirliğe dudak bükenler, onları Ensar zihniyeti ile karşılayıp, elinden gelen her türlü yardımı yapanlar, ekmeğini bölüşenler bir yana, olayları genel bir açıdan değerlendirmek gerekirse; Türk halkı üstüne düşen asil davranışı göstermiştir. Münferit olaylar dışında, nerdeyse bir ülke nüfusunu teşkil eden üç milyonluk bu misafir topluluğunu onca yıl bağrına basmış, kol kanat germiştir. O İnsanlığın demokrasinin beşiği olarak adlandırılan koca koca ülkelerden, o adını tüm dünyanın bildiği yardım kuruluşlarından kayda değer bir mali destek görmeden.
Bu Türk halkının onur tablosudur.
Ancak adı üstünde gösterilen bir Ensar zihniyetidir. Onurlu bir misafirperverliktir. Genlerimizde bulunan üstün misafirperverlik meziyetidir. Ve adı üstünde misafirliktir. Her misafirliğinde bir sonu vardır. Sonu olmalıdır. Misafirlerimiz artık yavaş yavaş ülkelerine dönmelidir.
Tamam, hala Suriye’nin pek çok noktası ateş altında. Ancak Fırat kalkanı harekatı ile Türk ordusu kontrolündeki ÖSO birlikleri Suriye’nin Kuzeyinde binlerce kilometrekarelik bir alanı kontrol altına almıştır. Çadırkentler, geçici barınma merkezleri buralara taşınıp, misafirlerimizin yeniden ülke topraklarına kavuşmaları sağlanabilir.
Onurumuz ile yürüttüğümüz misafirperverlik artık yavaş yavaş sona erse, Artık ülkelerine dönseler… Artık gitseler! Nasıl olur?