Bir garip coğrafya, bir mazlum ülke; Suriye.
Ülkesinin üçte birisi tüm dünyanın nefretini çeken İşid terör örgütünün kontrolünde olduğu, kendi iktidarına karşılık yüz binlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın göç etmesine ses çıkarmayan cani bir yönetim. Ölen, öldürülen, sürgün edilen, ülke ülke dolaşan, kaçan Suriye halkı. Öksüz kalan yetim büyüyen, bazen de küçücük yaşta katledilen çocuklar. Bazen Rusya’dan, bazen Amerika’dan bazen İran’dan medet uman zavallı ülke; Suriye. Bekleyin Rusya sizi kurtarsın İran sizi kurtarsın PYD/PKK sizi kurtarsın Amerika ve bağlı koalisyon güçleri sizi kurtarsın. Olmadı Türkiye Fırat kalkanı harekatı ile gelsin ülkenizi İşid’ ten temizlesin. Türkiye sizi kurtarsın
***
Balkan harbi, ardından tarihin gördüğü en büyük en kanlı savaş. Birinci Dünya Savaşı. Savaş sona ermiş, 30 Ekim 1918 tarihinde, tarihimize kara leke ile yazılan Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştı. Toplam 25 maddeden oluşan bu antlaşma ile ülkenin anahtarı ittifak devletlerine teslim ediliyordu. Askerler terhis edilmiş, Tersaneler, limanlar, demiryolları, postaneler, boğaz geçişleri tamamen ittifak devletlerine bırakılıyordu. Hani o hepimizin bildiği ünlü 7. Madde ile ülkemizde istedikleri bölgeyi işgal etme haklarını bile veriyorduk. Halk yorgun, halk bezgin, halk fakir. Açlık sefalet, yoksulluk, yoksunluk. Vardı elbet bizde de vardı. Ülkesini bırakıp kaçanlar, bilahare zamanlarda bizlere ders kitaplarında zararlı cemiyetler olarak tanıtılan hain kuruluşlar. En masum ihanet tartışmaları bile “İngiliz mandasını mı kabul edelim, Fransız mandasını mı kabul edelim” ile başlıyordu.Sonra ne mi oldu? “Birisi” çıktı. Önce yakın çevresini, sonra ulusunu, sonra dünyayı değiştirdi. Haziran 1919 Amasya Genelgesi; üçüncü madde; “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
***
Suriye, ateş içinde evet. Mazlum, çaresiz. Ülke olarak damarlarımızdaki asil kanın, düşküne yardım etme geleneğimizin gerektirdiğini yapıyoruz. Kucak açtık açıyoruz. Keşke Suriye de Rusya, Amerika, İran, PYD-PKK yada bizden yardım alacağına, medet umacağına onlardan da “birisi” çıksaydı da tarihine adını altın harflerle yazdırsaydı. Bizimkinin adı “Mustafa Kemal ” idi. O olmasa mutlaka başka bir Atatürk çıkaracaktı bu millet. Bu aziz millet ülkesini bırakıp, kaçıp gitmemişti çünkü. “Birisini” yetiştirmek, bağrından çıkarmak her milletin harcı değil mutlak. Hele eli silah tutan gençleri, başka ülke şehirlerinde sorumsuz umarsız olta atarken o halkın içinden “birisinin” çıkması ihtimal dahilinde değil…