Hani çocukluğumuzda kırk yaşında bir insan ölmüş deseler, sesli dillendirmesek te içimizden “bayağı da yaşamış” diye geçirirdik. Kırk yaş çok büyük bir yaştı bizim için. Yaş ilerleyip şakaklara düşen aklar başımızın tamamını sarmaya başladığı, hatta artık dökülmesinden ziyade, ak düşmesine razı olduğumuz yaşlara adımlar attıkça, yok diyoruz yok. Kırk, elli ve hatta altmış yaşında birisi ölse, “çok genç gitti rahmetli” diyoruz.
Belki tıp teknolojisi değişti. Belki bizim hayata bakış açımız. Artık ileri yaşlara daha bir anlamlar atfediyoruz.
Emeklilik evet…
Yok, emeklilik oturup ölümü beklemek değilmiş aslında. Emeklilik bir köy evinde güller yetiştirmek, sessiz sakin bir hayat sürmek, torunları sevmekten de ibaret de değilmiş.
Maddi manevi yılların birikiminin, akılda kurgulanan hedeflerin hayata geçirilme evresi imiş emeklilik. İşte bu hedef, amaç ve hayaller ihtiva eden emeklilik düşüncesine 2000 yılında yürürlüğe giren emeklilik yasası önemli bir darbe vurdu. Hemen hemen çalışan tüm kesimi etkiledi.
Basit mantık ile, çalışan(biz) işveren(devlet) ile bir anlaşma yapıyoruz. Ben senin iş yerinde 25 yıl çalışacağım. Bilahare bu 25 yılın sonunda sen bana emekli ikramiyesi ve sosyal haklarımla birlikte emekli ikramiyemi vereceksin. Karşılıklı mutabakat ile, iş başı yapıp temsili 15 yıl çalıştıktan sonra işveren diyor ki; “Ben vazgeçtim. Emekli olmak için fazladan yedi yıl daha çalışacaksın.”
Neden mi; Ülke erken emekli cennetine dönmüş. Sosyal Sigortalar Kurumu bunca emekli, dul ve yetimine bakamaz olmuş. Dolayısı ile kurum çökme aşamasına gelmiş.
Haklı mı; haklı. Hatta şöyle bir örnek ile açıklayalım. Bir çalışanı devlet 20 yaşına kadar bakar, sağlık ve sosyal güvencesini sağlar. Kişi 20 yaşında işe başlayıp, askerliğini saydırıp 43 yaşında emekli olur. Ortalama yetmiş yıl yaşasa, geri kalan 27 yıl daha devlet bu çalışana bakar. Emekli maaşı verir. Sağlık harcamalarını karşılar. Ortalama 4 çocuğu olsa onlara bakar, eşine bakar. Kendisi ölür, bu kez eşine bakar, evlenmemiş kızına ölene kadar bakar. Maaş bağlar. Yani 23 yıllık bir çalışma karşılığında devlet üzerindeki yük azalmaz, aksine arttıkça artar. İşveren (devlet) haklı mı haklı.
Ancak ne olursa olsun. Karşılıklı yapılmış bir mutabakat var. Bir anlaşmayı tek taraflı bozmak, sosyal ve hukuk devletinde olur mu? Yani çalışan(biz) da haklı.
Avrupa ülkelerinde emeklilik yaşı evet altmış beş. Kırklı yaşlarda emeklilik, evet tabi ki erken. Ancak Avrupa’ya göre yaşam süresinin daha kısa olduğu (resmi rakamlara göre 74) ülkemizde 65 yaşında emeklilik çok geç.
65 yaşında emeklilik ve özellikle 1999 yılından önce mesleğe girenlere uygulanan kademeli emeklilik sisteminin mutlaka gözden gerilmeye ihtiyacı vardı. Nihayet gündeme geldi. Konu ile ilgili çalışmalar başladı. Muhtemelen Ocak ayında resmen uygulamaya geçilecek.
Konuya hükümetin konuya popülist yaklaşım göstermeden, EYT konusunu bir seçim yatırımı olarak görmeden yaklaşım göstermesi gerekir. Ülke 40 yaş emekli cennetine, çevrilmemeli. Aksi halde bunun faturası on yıllar boyunca diğer çalışıp üretenlere, dolayısı ile tüm Türkiye’ye yansır.
Türkiye şartlarında 45’e kadar çok erken, 65 çok geç… 99 önceki girişliler için ideal emeklilik yaşı 50 gözüküyor.