Kadın olsun, erkek olsun her insanın özlem ve hedefidir güçlü olmak. Hayatın zorlularına karşı göğüs germek. Girdiğin hayat mücadelesinde, ekmek kavgasında, insan ilişkilerinde yıkılmamak, hep ayakta kalmak. Yıkılsan da çarçabuk toparlanmak, yeniden ayağa kalkmak. Kaldığın yerden yeniden hayat mücadelesine devam etmek.
Güçlü olmayı çoğu kez erkekler ile bağdaştırmışızdır. Toplum olarak geçmişten gelen ataerkil bir aile kültürümüz vardır. Dışarda çalışan, hayat ile boğuşan, kirli dünyada türlü türlü kirlilikler ile mücadele eden, çoğu kez bedenini ekmek kazanmak için kullanan, çalışan didinen ve evine ekmek parası götüren erkektir. Tarlada çalışır, değirmende çalışır, odun taşır vs. Akşam evine döndüğünde ,eşinden beklentisi güler yüz, tatlı dil, bir kap sıcak yemek ve ayaklarına dolanan evlatlardır.
Teknoloji ile bazı şeyler değişmeye başlar sonra. Erkek fabrikada çalışır, sanayide çalışır, tamircide çalışır. Yorgun argın, çoğu kez yağ pis içindedir. Sıcak bir banyo ile tüm bu kirden arınır iken, hayatta daha sık karşılaştığı insan kirlilikleri daha zor arınır ruhundan. Emeğinin karşılığını alamaz, hak ettiğinin çok altında çalıştırılır. Mesai kavramı sözde saatlerden ibarettir. Ama yine de işten gelince eşinin masum yüreği, çocuklarının katıksız tebessümleri, aynı sofrada aynı kaba kaşık sallamak, sonra soğuk kış günlerinde sıcak sobanın karşısında çayını yudumlamak, tüm yorgunluğunu alır götürür.
Teknoloji ile bazı şeyler daha da değişmeye başlar sonra. Erkek memur olur, işçi olur, esnaf olur. Zamanla yorulan bedenin yerini beyin almaya başlar. Çalışan beyindir çoğu kez. Akıl yorulur hesap yapmaktan. Sıcak ekmek ve bir tas çorbanın kat ve katı vardır artık. Kahvaltılıklar çeşitlenmiş, aile fert sayısı aynı olmasına rağmen sofraya konulan tabak sayısı artmış, yenilip içildiği kadar, gıdalar çöpe dökülür olmuştur. Ama nedense evlerdeki muhabbet azalmış, işten yorgun argın gelen erkek kapıda tebessümle daha az karşılanır olmuştur.
Teknoloji ile bazı şeyler daha daha bir değişmeye başlar sonra. İnsani ihtiyaç olmayan pek çok nesne temel ihtiyaç maddesi olarak algılanmaya başlanır. Laptop gibi, akıllı telefon gibi. Öyle ki, bunların olmaması eskiden insanların aç iken hissettiği yoksunluktan daha çok acıtır insanları. Göreceli yoksunluklar, eksiklikler alır başını gider. Zaman yetmez olur, akrep yelkovan öyle bir kovalamacaya tutuşur ki yirmi dört saat insanlara az gelir.
Sonra… Sonra kadın çıkar ortaya. Olabildiğince masumane isteklerdir bunlar. Bunca hayat karmaşasında eşine destek olmak. Yuvaya katkıda bulunmak. Bir ucundan tutmak. Kadın girer iş hayatına. Baş döndürücü hızla değişmeye başlar sonra her şey. Kendine yetebilmek. Bağımsızlık. Kendi ayakları üzerinde durabilmek. Kadın hakları. Kadın erkek eşitliği ve nihayet feminizm.
Hepsi tamamda, kadının çıktığı o kirli dünya zamanla kadının o narinliğini , içtenliğini, saflığını, doğallığını, hesapsız, çıkarsız dolu dolu sevgisini, ana şevkatini, ana sıcaklığını da alır götürür biraz. İster istemez daha agresif, daha sinirli, daha meydan okuyucu, daha kavgacı bir yapı alırlar.
Belki biraz iddialı olacak ya, iş kadınlarımız, yüksek kariyer sahibi kadınlarımız, kadına en yakışan acımak, üzülmek, ağlamak gibi insani duygularından ister istemez uzaklaşmıyorlar mı? Acımasız iş hayatında acımak, üzülmek, ağlamak gibi insani duygulara ne kadar yer vardır ki!
Güçlü kadın güçlü insan olsun. Teknoloji ile değişen şeyler kadınlarımızın narinliklerini, inceliklerini, kocaman tebessümlerini alıp götürmesin…