Kuzey Makedonya 520 yıl Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalmış önemli bir Balkan ülkesi. Ohrid, Başkent Üsküp’ten sonra beni etkileyen güzel bir Makedonya Şehri. Birçok Balkan şehrinde olduğu gibi, Ohrid’i gezerken de kendimi adeta bir Anadolu şehrinde gibi hissettim. Aslını sorarsanız, daha çok tarihi Anadolu şehri diyebilirim. Mesela Safranbolu’da eski Safranbolu evlerini gezerken ki duygunuz burada da ortaya çıkar. İlginçtir, Ohrid gölünün kenarında tam da bu isimle Safranbolu Evleri diye anılan bir mahalle var. Sahil boyu yürürken, karşıda kiremit çatılı, iki katlı, sokağa sarkmış cundalı evleri görünce, birden kalbim çarpıyor. Yine bir Osmanlı mahallesine geldik diye düşünüyorum.
Safranbolu evleri yazıyor tabelada, göl boyu sıralanmış Türk evlerinin arasından geçerken hayran kalıyorum. Öyle sanatsal yapılmış ki diğer turistler de hayranlıkla seyrediyor .
Mahallenin içinde manastır ve kilise de var. Zamanında Osmanlı inançlara dokunmadığı için farklı inanç ve etnik kökenli halk barış içinde yüz yıllarca burada yaşamış. Şimdi bu izleri görmek insanı duygulandırıyor. Makedonya’da gezerken, birçok yerde Osmanlı izini silecek eylemlerde bulunduklarını görmek beni üzdü. Elbette hepsini silememişler, silmek mümkün olmamış, yoksa şehri tümden silmeleri gerekirdi. Osmanlı Balkanlara yaptığı imar yatırımını Anadolu’ya yapmamış. Bunu hep serzenişle söylüyorum, bu acı bir gerçek. Muhtemel ki bu topraklar hep bizde kalacak düşüncesiyle hareket etmiş Osmanlı Devleti. Şimdiki zamanda biz, ecdadımızın izlerini takip ederken, kalbimizde buruk bir heyecanla yol alıyoruz. Şahsen ben, bu duygularla gezdim tüm Balkan Ülkeleri’ni.
Şehir, Ohrid (Ohri) Gölün’nün etrafını çepeçevre sarmış. Kordon boyu ilerlediğinizde, yeşil alanlar ve parkların hemen yola yakın, göle nazır bölümlerinde devasa heykeller görürsünüz. Başkent Üsküp’teki heykel çılgınlığı burada da kendini gösterir. Önem verdikleri keşiş, asker, kahraman, sanatçı vs. hepsinin heykelini yapmışlar. Özellikle Vergina Güneşi sembolünü çokça görürsünüz. Yakın zamanda, Selanik kazılarında bolca çıkan bu sembol, Yunanistan ile Kuzey Makedonya’ nın arasını açmış. Zaten uzun zamandır Büyük İskender ve Makedon tarihi konusunda bir türlü uzlaşamayan iki ülke arasında krize yol açan tarihsel simgeler ve efsaneler bol miktarda var. Hatta Makedonya ismine bile itiraz eden Yunanistan ile Makedonya arasındaki isim krizi 2019’da ülkenin adını Kuzey Makedonya olarak değiştirmesiyle çözülmüş. Ama nedense ben hep Makedonya diye anıyorum, kuzey kısmı bana çok saçma geliyor. Evet, Yunanistan’ın Selanik Bölgesi de Makedonya olarak geçiyor, Yunanistan bunu öne sürüyor, lakin burası küçük bir bölge.
Ohrid’e gidilip de Ohrid incisinden bahsetmemek olmaz. Dünyaca ünlü bu inci bizim bildiğimiz istiridyeden elde edilmiyor. Tamamen yapay olmasına rağmen, Kraliçe Elizabet gibi birçok ünlü kral, kraliçe, sanatçı buradan incilerini alırmış. Ünü Dünya’ya yayılmış.
Ohri Gölü’nde yetişen endemik bir tür olan “plasica” dedikleri ufacık bir balığın pullarından elde ediliyor. Bir ton balık pulundan 100 grama yakın inci çıkarabiliyorlar. Ayrıca istiridye benzeri beyaz bir midye türünden de sedef çıkarıp, incilerini bu sedefle kaplıyorlar. İlginç olan bunu sadece üç aile biliyor ve onların tekelinde.
1900 lü yılların başında, Rus rejiminden rahatsız olan Yuvan Subonoviç isminde bir adam, Baykal Gölü kıyılarından kaçarak Ohrid’e gelip yerleşir. Nikola Filey’in lokantasında çalışmaya başlar. Tabii bu süreçte Nikola ile dost olurlar. Ohri Gölü’nde yetişen Plasica balığını görünce bundan inci yapıldığını söyler ve dostuna bunu öğretir. Eski zamanlarda Baykal Gölü kıyılarında da bu balık yetişmekte ve inci üretilmektedir. Aslında geleneksel bir sanattır. Ardından başka bir dostu olan Vane Talavi’ ye de bu sırrı öğretir. Başlarlar inci üretmeye. Öyle ki Baykal Gölü kenarlarında yapılan ve unutulan bu sanatın, Ohrid’de yeniden yapıldığını duyan Rusya 1960 larda bu işçiliği tekrar kendilerine öğretmesi için Ohrid’den usta ister. Ama Ohrid bunu kabul etmez, bir kriz oluşur, dönemin lideri Titon araya girer de kriz çözülür. Elinde olan geleneğin, sanatın kıymetini bilmezsen elin adamı bilir diyorum ben de. Neyse, bu aileler bugüne kadar sırrı sadece erkek evlatlarına öğreterek taşımışlar. Boşanma durumunda başkalarına anlatır korkusuyla, evlendikleri kadınlara da vermemişler sırlarını. Şimdilerde Filev ailesinin son inci ustası Mihaylo Filev’in büyük bir derdi var, tek çocuğu kız, gelenekleri icabı ona da öğretemeyeceğine göre kara kara düşünüyormuş. Yani bu duruma biraz güldüm açıkçası, insan evlat ayırmamalı.
Ohrid İncisi’nin bir üçüncü ailesi de şimdilerde Türk kökenli Abedeb Abduraman , eski Osmanlı Çarşısı’nda dükkanları var. Ben de onların dükkanına gidip röportaj yaptım. Kendime de hatıra olarak inciler aldım. Fiyatı 50 Euro’dan başlıyor, özelliğine, işçiliğine ve tabi boyutuna göre fiyat değişiyor. Doğal incinin ömrü çok fazla olmamasına karşın, Ohrid incisi sonsuza kadar dayanır diyorlar. Bakalım deneyeceğiz.
Ohrid ‘ de kesin Osmanlı Çarşısını gezmelisiniz. Çarşının sonunda diğer Balkan şehirlerinde olduğu gibi sizi Pir Mehmet Hayati Halveti dergahı ve türbesi, bahçesinde de dergahın camii karşılar. Osmanlı zamanlarında Halveti Tarikati Makedonya, Arnavutluk ve Yunanistan topraklarında bulunuyormuş. Günümüzde ise Makedonya topraklarının içinde devam ettirilmektedir. Osmanlı döneminde (1720) Pir Mehmed Hayati hazretleri, Horasan Seyid Ve Velilerinden bir Veli Olarak tayini Rum Balkanlara Ohrid’e çıkar. Bu topraklarda İslamı yaymak için iki kızı ve ailesini alarak Balkanlar’a gelip yerleşir. Makedonya’nın birçok şehrinde bu tekkelere rastlarsınız, halk sevdiği için hala devam ediyor. Sosyal olarak da birçok hizmetleri var. Bakım ve onarımını TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı yapıyor.
Diğer Balkan şehirlerinde olduğu gibi Ohrid’de de sayısız Osmanlı eseri; bedesten, cami , han , kervansaray, şadırvan vs bulursunuz. Bu eserler turistlerin en çok tercih ettiği yerlerdir.
Ohrid’e 26 km uzaklıktaki Ortodoks Aziz Naum Manastır’ını da mutlak görmelisiniz. Ohrid Gölü kenarında ihtişamlı bir yapı. Yeşillikler arsında, bir uçurumun kenarına yapılmış olan manastır binasını gezerken zamanın mimarisine hayret edersiniz. O dönemlerin, bu zamanlardan daha gelişmiş olduğu hissine kapılmıyor değil insan. Öyle bir yere, bu kadar devasa inşaatı hangi teknoloji ile yaptınız diye de soruyorum.
Yine geliyoruz Osmanlı’nın engin hoş görüsüne, etnik köken, inanç ayırmadan her kesimin inançlarını yerine getirmelerine olanak sağlamış.
Hoşça kalın dostça kalın