Bilindik bir hikaye vardır: Afrikalılarla bir beyaz adam seyahat etmektedir, Afrikalılar arada bir duraksayarak dinlenir. Beyaz adam da neden duraksadıklarını sorunca, bir Afrikalı şöyle cevap verir: O kadar hızlı gidiyoruz ki ruhlarımız arkada kalıyor.”
O kadar hızlı yaşıyoruz ki durup kendimize sormuyoruz, nasılsın, senin istediğin hayat bu mu? Sadece koşuşturuyoruz. Daha çok para kazanmak, daha çok şeye sahip olmak, daha güçlü, daha zengin… Yani daha kelimesinin bize vaat ettiği her şeye talibiz. Sahip olmanın peşinde koşan modern insan, sahip olduklarını yaşayamadan ölüyor. Ömrünün sonsuz olduğu algısı onu ölene kadar dahaların peşinde koşturuyor. Peki neden? Çünkü doğduğundan beri öyle kodlandı. Modern insanın tüketerek mutlu olduğunu bilinçaltına yerleştirdiler. Keşke sadece maddeyi tüketseydi. Tükettiği şeylere insanlığını da kattı. Yaradılışına karşı bir robottan farkı kalmadı. Yani ruhu ile bedeni arasında bir yerlerde arafta kaldı. Ne ruhunu keşfedebildi ne de bedeninin nefsi hırsına dur diyebildi. Dercartes in düşünüyorum o halde varım felsefik çıkışını, tüketiyorum o halde varım aldı. Tükettiği bunca şeyi de ancak hayatının büyük bir zaman dilimini satarak elde edebilirdi. Günün büyük bir bölümünü para karşılığı satmak zorundaydı ki diğer insanlara ben de varım diyebilmeli , varlığını kanıtlamalıydı. Bu durum öyle hızlandı ki artık insan durup ben nereye gidiyorum, hayat beni nereye sürüklüyor, peki ben ne istiyorum diyemez oldu. Aslında kendi metaversesini kendi yarattı. Modernleşme ve sekülerleşme süreçleriyle birlikte insan ve doğa kutsal bağlamından koparıldı. Dünya, insanın dilediğince tasarrufta bulunabileceği bir eğlence yeri olarak kurgulandı. Dolayısıyla insanın dünyaya ilişkin bakış açısı mutluluğa karşı bakış açısı da değişti. Ama hiçbir zaman mutluluğu bulamaz oldu. Fiziksel konfor, insanın ruhuna hitap etmedi, uzun zamandır da ruhunun neye ihtiyacı olduğunu unuttu. Ezcümle kendi iç dünyasından ve ruhundan ayrıldı. Kendi hakikatini bulamadığı için hayata dair kafası karıştı. Öbür alem inancı kayboldu ya da zayıfladığı için, sadece bu dünya elinde vardı o zaman burada doyasıya mutluluk ve haz odaklı yaşamalıydı. Öbür aleme geçmeden kendi ruhunu arafa teslim etti. Mutluluğun ve acının, doğrunun ve yalanın, varın ve yokun, sevginin ve nefretin ve bir çok insani duygunun tam ortasında kalakaldı. Hepimiz hayatımızın bir döneminde kendimizi arafta hissedebiliriz. Oysa asıl olan dünya yolculuğunda ruhumuzun bizi götürdüğü yere gitmek önce kendimizi, varoluşumuzu keşfetmek olmalıyıdı. Sonuçta, Allah insanı bu dünyaya bir imtihana göndermişti. İnsanlığımızı bırakıp, dünyalıklarla yarışmak için değil. Yaşam yolculuğumuzda çeşitli duraklarda elbette arafta kalıp, yeniden yola devam edebiliriz. Kendinizi ve varoluş sebebinizi keşfederek yola devam etmenizi dilerim. Madem konu bu , daha önce yazdığım Arafta Bekliyorum başlıklı şiirimi buraya okumanız için bırakıyorum.
ARAFTA BEKLİYORUM
Söylesene bu bir yalan
Ağarmış olamaz tepemdeki saçlar
Oysa hala yaşanmamış yılların hasretindeyim
Oysa ben
Arsenik tadı hüzünlerin, iyileşmeyen yaraların
İzini sürmekteyim
Şimdi kızacaksın biliyorum
Tütünü çoğalttım biraz , kahveyi de
Gerçeğe uyanacağım diye geceleri uyumuyorum
Yalana sarılıp, öylece yatıyorum
Ağlarsam nağmerdim
Zamanın boynunda mağrur bir gerdanlık çocukluğum
Kulağımda çamurlu misket şakırtıları
Bu arada sen öldün, biliyor musun
Köşede birkaç kadın, birkaç erkek
Az sonra daldıkları dedikodudan başlarını kaldıracaklar
Kim ölmüş, kimin bu cenaze
Bir hazan gecesiydi işte, kasımın bilmem kaçı
Soğuktu yani , çok soğuk
İçerde keskin bir kasımpatı kokusu
Sevmiyorum o yüzden kasımpatıları
Sevmiyorum dediğime bakma
Bunlar hep sitemden
Haberin var mı , öldün sen
Ben ağlamadım
Ağlasam başkaları da ağlayacaktı
Buna dayanamam bilirsin
Ben seccade başı ağıtlara sığındım
Ne çok bulut kovaladım
Ardındaki güneşe dokunabilmek için
Güzel günler yalanına ne çok inandım
Bilmezsin sen , bilme zaten
Rağmenlere sığınıp elif gibi durmayı
Titreyen dizlerimle yol almayı
Bilmezsin, bilme bence
Bir de kederli ölüler varmış arafta bekleyen
Sanırım arafta bekliyorum
Ölü müyüm ben
Yokluyorum garabet bedenimi
Hayır, henüz değil
Öldün sen, biliyor musun
Bir sonbahar gecesiydi, soğuk çok soğuk