İlahiyat eğitimi de dahil olmak üzere eğitim ve öğretim çabaları havanda su dövmeye benziyor.Ülkemizde din bilimlerini tahsil etmek her babayiğidin harcı değil.
Neler yaşadığımı biliyorum.
İdeal olanla hayatın günlük uğraşıları içerisinde metafizik bilim dallarıyla uğraşmak kolay olmuyor.Başta Kuran ilimleri olmak üzere Hadisle şekillenen bu ilim dalının yaklaşık on iki kadar alt dalları var.Arapça öğrenimini ilk başta zorunluluk olarak ortaya koyarak bu işe soyunmak kırılma noktası.Yabancı dil öğrenmenin zorluklarını bilahare yazacağım.
Seksen dört te ilahiyat fakültesini kazanınca Cennetin kapılarının önüme açıldığına inanmıştım.Dünya üç günlüktü ben de ilahiyatta okumakla farklı alemlere giriyordum, dünya umurumda değildi.
İlahiyat öğrenimin dünya da yapıldığını göz ardı etmişim.
Nasıl mı?
Din alanına girince sanki dünyadan soyutlanmış varlık üstü bir boyuta dahil olmuştum.
Yalnızdım ve kimsesiz!
Bu olguyu böyle algılayan sadece bendim.Etrafımda birlikte olduğum yatılı kuran kurslarından ilahiyata gelenler her türlü hesabı yapıyor kendi akıllarınca yaşayıp gidiyorlardı.Fakirlik,burs bulma,çalışmadan sınıf geçme,dersleri savsaklama,devamlı muhalefet,iki tel saç sakalla sofuluk taslama,lafzi KuranıKerim manalarıyla hayata yön verme gibi konular birden bire hayatıma girivermişti.
Meramyeniyol da ki fakülte binasının etrafı sakindi,boş alanlar,tenha sokakları vaktinde geçen belediye otobüslerinin sesi bozardı sadece.
Konyalılar enstitü diyorlar fakülteden bir şey anlamıyorlardı.ilahiyat gözümde mistik ve kutsal bir dünya idi bilgileri önemli fikirleri tartışmasız doğru idi.
Uzun sürmedi bu efsun!
Şubelere ayrıldığımız sınıflardaki arkadaşların tabii gurublarının olduğunu çok ama çok geç anladım.Herkesi kendim gibi biliyor onları ilahiyat eğitimin candan erleri erenleri zannediyordum.
Heyhat nasıl da yanılmışım.
Sırlanan bir yapı ,gizlenen ,mistik mitolojik şekillerle yaşanan bir yoldan geliyor kendi anlamını bulan tartışmasız dindarlığın hayatımdaki izleriyle yaşıyordum.”Doktor Abi “her şeydi.Konya da geleneğin yaşayan temsilcileriyle birlikteydim.Yüzlerce yıldır devam eden geleneğin günümüzdeki erenlerinin kapısından ayrılmıyor kendimi onlara hizmete amade tutuyordum.
Nefsimi ezip geçmek için elimde fırça temizlik yapıyor nefs eğitimini tamamlamak için olmadık işlere giriyordum.”Buyurun”dedikçe buyuruluyor ,boyun eğdikçe yerlerde sürükleniyor,varlığımı ayaklar altına alıyordum.
Potada eriyordum varlığımdan geriye sadece “HİÇ”lik kalıyordu ama ben hiç değildim.