Tarih boyu Maraş bölgesi zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla insanlığın ihtiyaçlarının karşılanmasına mühim katkılar sunmuştur. Bu sebeple burası kadim zamanlardan beri yerleşim ve çevreyle etkileşimin mühim coğrafyalarından birisi oldu.
Anadolu’nun güneyinde oldukça ehemmiyetli bir noktada bulunan Maraş, doğu ve güney yönlü bölgesel ve uluslararası ticaret ve ulaşımın da odak noktalarından oldu. Bir yandan bölgeler arası transit ulaşım ağının güzergâhı olurken, bir yandan da kendi kaynaklarına ait her türlü hammadde ve mamul eşyanın da ihracat kaynağı oldu. Orman ürünleri, demir, at nalı, çivi, kök boya, bakır, deri, keçe bunlardan sadece akla gelen birkaç meşhur ürün oldu.
Konumuz Maraş ormanları… Tarih boyu Maraş bölgesi zengin orman örtüsü ve çeşitliliğiyle ön plana çıkmıştır. Bu sebeple burada zamanın şartlarına göre oldukça gelişmiş bir orman endüstrisinin varlığından bahsetmek abartı olmayacaktır.
Deniz ve nehir tersanelerine gemi inşası için kereste gönderiliyor oluşu Maraş’ın ekostratejik ve askeri lojistik ehemmiyetini bir hayli artırmaktaydı. Evet, yanlış okumadınız. Maraş ormanları asırlar boyu ahşap gövdeli nehir ve deniz gemilerinin inşası için kereste, yelken direği, misina direği, kürek vs. malzemeleri sağlayan hammadde kaynağı durumunda idi.
Bu sürecin ilk kez ne zaman başladığını söyleyebilmek belki şimdilik zordur ama muhtemelen Fenikeliler zamanına kadar uzandığını düşünebiliriz. Lübnan Sediri denilen kamalak ağacının yoğun olarak bulunduğu bu coğrafya aynı zamanda meşe, sarıçam, ardıç, katran gibi dayanıklı ağaçların geniş bir yayılım gösterdiği bir coğrafyadır. Zengin orman örtüsü gemi yapımına her zaman yeterli miktar keresteyi de sunacak bir rezervi barındırmaktaydı.
Özellikle Osmanlı dönemi arşiv kaynakları bize bu konuda ciddi bilgiler sunmaktadır. Osmanlı Tarihi kaynakları Hind Okyanusunda Portekizlilere karşı verilen mücadelede Maraş Ormanlarının tersaneleri beslediğini söylemektedir. 2. Bayezıd (1481-1512) zamanında Portekizlilerle mücadele için Mısır-Memlûk Türk İmparatorluğuna askeri ve teknik destek sağlanmıştı. O zamanlar Akdeniz’den Kızıldeniz’e bağlantı sağlayan bir su kanalı (Süveyş Kanalı 1869’da açılacaktır) olmadığı için bol miktarda savaş gemisi yapım malzemesi ve diğer lojistik destekler sevk edilmişti. Sultan Bayezıd İskenderiye Limanına ulaştırılacak gemi kereste ve tomruklarının en yakın temin noktası olan Maraş ormanlarından kesilerek götürülmesini ferman etmiştir. Hatta Memlûkler bu malzemelerin parasını ödemek istediklerinde, Sultan Bayezıd bu işin “Müslümanların müşterek davası olduğunu ve bu yüzden katkı sunduklarını” söyleyerek bu isteği reddetmişti.
Bununla birlikte Maraş ormanlarının daimi surette ve asıl beslediği tersane ise Birecik Tersanesidir. Urfa’nın ilçesi olan Birecik içinden Fırat Nehri geçmektedir ve bu nehir, Anadolu’dan Suriye’ye, oradan da Irak topraklarına girip, Basra Körfezine 50 km. kala Dicle ile birleşerek Şattü’l-Arap adıyla Basra Körfezine dökülür. Bu sebeple bölgenin “Ren ve Tuna”sı diyeceğimiz Fırat ve Dicle tüm bölgeye hayat vermekle kalmaz aynı zamanda hızlı ve kesintisiz bir ulaşım kaynağı olarak büyük bir ekonomiye de hayat verir.
Güneye akan Fırat’ın derin vadiler içerisinde ve eğimli bir yatakta kuzeyden güneye doğru akması onu tek yönlü bir ulaşım güzergâhı yapmaktaydı. Yani nehirden güneye giden gemiler tekrar nehir yoluyla kuzeye Anadolu’ya doğru çıkamamaktaydı. Bu da her sevkiyat için yeni nehir gemilerinin inşasını zorunlu kılmaktaydı.
Birecik Tersanesinde inşa edilen ince nehir gemileri askeri veya sivil nakliyatı Basra Körfezine kadar taşır ve burada yükünü indirdikten sonra görevini tamamlardı. Tekrar geri dönemeyeceği için ya kıyı veya nehir ağzında kısa mesafe gemileri olarak hizmet verir ya da sökülerek malzemeleri satılırdı.
Böyle bir zorunluluk Birecik Tersanesini çok faal bir hale getirmişti. Bu da tersaneye sürekli kereste ve ağaç direk girişini zorunlu kılıyordu. Böylece Maraş ormanları Birecik Tersanesinin doğal kaynağı pozisyonunu yüzyıllarca muhafaza etmiştir. Bu sevkiyat Maraş bölgesinde ne ölçüde bir orman endüstrisinin gelişmesine olanak sağladı sorusu ise geniş bir araştırma konusudur.
Konuyla ilgili arşivlerden çıkardığımız bir belge bu sevkiyatın somut kanıtlarından birisini teşkil etmektedir ve yazımızın da ilhâm kaynağı olmuştur. Devlet Arşivleri Başkanlığından aldığımız bu belge bir “Mühimme Defteri” kaydıdır. Yani Divân kararlarının yazılıp, ilgili yerlere tebliğ edildiği en mühim hükümet evrakı. Bâb-ı Asafî adlı sadrazam divanı mühimmelerinden olan bu belge DVNSMHM-00003-00086/3-463 numara ile kayıtlıdır. 28 Muharrem 967 (30 Ekim 1559) tarihli belge Kanuni Sultan Süleyman döneminin sonlarına ait olup, transkribesi şöyledir:
“Fî 28 Muharrem 967
Dulkadirlü Beylerbeyisine hüküm ki haliya Basra mühimmatı içün binası ferman olunan gemilere ağaç ve kereste lazım olmağın Mer’aş dağlarından kesilmek içün neccâr ve bazı ehl-i vukuf gönderilüb ve ne mikdâr ağaç ve kereste lazım olduğu defter olunub gönderilmişdir buyurdum ki vardukda gönderilen defter mucebince lazım olan ağaç ve keresteyi kesdirüb itmâma erişdirmen bâbında gereği gibi muavenet eyleyüb dakika fevt etmeyesin husus-ı mezbûr mahall-i ihtimamdır ona göre mukayyed olub ber-vech-i isti’câl kesdirmek bâbında ihtimâm eyleyesin.”
Belgenin içeriğini hülâsa edecek olursak; “Dulkadırlı Beylerbeyisine hüküm ki” diye başlamakta ve Basra’ya askeri mühimmat götürecek gemilerin Maraş ormanlarından elde edilecek kereste ile inşası emredilmektedir. Gerekli marangoz ve ehil kişilerle, elde edilecek kereste miktarının yazılı olduğu defterin de gönderildiği bildirilerek zaman kaybetmeden vazifenin yerine getirilmesi emredilmektedir. Belgenin orijinal halini ve transkribesini de yayınlayarak şehir tarihine yeni bir katkı sunmuş oluyoruz.
Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.