Geçtiğimiz akşam Manşet Gazetesi imtiyaz sahibi Arslan Deveboynu beyefendinin geleneksel hale getirdiği gazete çalışan ve yazarları ile bürokratları buluşturma yemeği yine çok verimli geçti. Merak ettiklerimizi, sorduk, halkın rahatsız olduğu birçok gidişattan bahsettik, millet vekili sayın Ahmet Özdemir’e. Bu tür istişare toplantıları , hele de gazete ve basın camiası ile yapılması gereken önemli uygulamalar olmalı. Fısırtı gazetesi ile halkın arasında dolanan birçok kirli bilginin yanlışlığını muhatabına sorup gerçeği öğrenmek ve şaibeli durumlara açıklık getirmek adına önemli diyorum , çünkü halk ile bürokratlar arasında ne kadar mesafe açılırsa o kadar bu şehir efsaneleri ve yalan haberler o kadar yayılır. Bu anlamda Arslan beyin yüreğine sağlık ki bu boşluğu görüp , bu buluşmaları yapıyor. Bir basın sorumluluğu çerçevesinde titizlikle organize ediyor, katılanlar ve bürokratlar tarafından memnuniyetle ve taktirle karşılanıyor.
Bir çok program, çeşitli çalıştay ya da istişare toplantılarında her bürokratla görüşmemde dile getirmeye çalıştığım bir konuyu bu gün sizlerle paylaşmak istedim. Kadim şehrimin bir bireyi olmaktan her zaman gurur duydum. Bu gururu başka illerde yaşayan insanların Maraş hakkındaki yanlış görüş ve düşüncelerini yıkmak için ateşli tartışmalara kadar getirmişliğim vardır. Üç yıl önce 1915 Maraş ta tehcir kanunu ile göçü anlatan Masal Şehrinde Kayıp Aşklar romanını , en son iki yıl önce Maraş olaylarını konu alan Elfida isimli bir roman yazdım , Türkiye çapında okurlardan çok güzel dönütler aldım. Bir çok insan kitabı okuduktan sonra Maraş ile ilgili yanlış duyum ve kanılarımızdan utandık dediler, bunu diyenler arasında entelektüel ve iş camiasından önemli şahsiyetlerde vardı. Bunun haricinde başka kitap ve yazılarımda oldu. Bir kadın yazar olarak yapabileceğim , gücümün yettiği buydu, bunu yaptım. Sözün özü her toplantıda neden Maraş’ı tanıtamıyoruz gibi bir serzeniş masa etrafında döner durur, bazen fısıltıyı geçmez , bazen benim gibi yüksek sesle anlatmaya çalışır biri karşıdaki yetkili devlet adamına . Ama nedense sonuç pek değişmez. Bürokratımızdan , halkımıza , yazarımızdan çizerimize içe dönük bir toplumuz. Yanı başımızdaki bir ilin ne kadar atılımcı ve reklamcı olduğunu , tüm dünyaya kendini tanıtmak için neler yaptığını sadece konuşuruz. Açıkça söylemek istiyorum, bunu artık kişisel mesele yaptım. Ulusalda yaptığım söyleşilerde,kurmuş olduğum eğitim ve kültür amaçlı derneğin ulusal bağlantılarında, kitap imza günlerimde, yazar buluşmalarında ve fuarlarda bulunma fırsatı yakalayıp, ilimi anlatmak benim kişisel vizyonum oldu. Yazdığım eserlerde de bunu ön plana almaya çalışıyorum elimden geldiğince . Tuhaf olan şu ki ; il dışında yaptığım faaliyetlerde “gerçekten siz Maraşlı mısınız ” diye başlayan sorular içinde bulunduğumuz vahameti anlatıyor sanırım. Maraşlı nasıl olur diye sorduğumda aldığım cevap , ki onlarda çekinerek söylüyor, ne bileyim işte bağnaz , yobaz ,içine kapalı bir toplum vs…. Geçen yıllarda yayınlanan 7 Güzel Adam dizisi Allahtan güzel anlamda bizi tanıttı da “ben 7 güzel adamın memleketinden ” diyebiliyorum il dışında söyleşiye çıktığım salonlarda gururla. Yoksa bizimle ilgili akla gelen ilk şey Maraş olayları oluyor. O da belli provakatif güçler tarafından ısıtılıp ısıtılıp medyada milletin önüne servis yapılmasının sonucu tabiki. Bunu aşmak ulusalda yapılacak bazı kültürel program ve etkinliklerle son bulabilir. İl içinde yapılan dondurma festivalleri, kutlamaları vs. çok da ses getirmedi sonuç olarak. Daha planlı ve ses getirecek unsurları değerlendirmeli. Geçen sene Gençlik ve Spor Bakanlığı 11 ilde KYK yurtlarında edebiyat kampları düzenledi. Bu iller arasında kültür kenti Maraş yoktu. Çok büyük ses getirecek, ulusala açılacak bir edebiyat etkinliği veya kampı yapılsa ve ulusal basında tanıtılsa kim bilir daha sonrasında şehre ne değerler katar. Geçtiğimiz yıllarda TRT’nin şehirlerin ruhu formatlı belgesel niteliğinde bir program çekiminde ben de bulunmaktaydım. Şehrin önde gelen din adamı diye nitelendirilen bir hocamız ; şehre gelen turist ve üniversite öğrencilerinin ahlak bozduğundan dolayısıyla turizmin bu şehri bozacağından vs. bahsetti. Nutkum dondu. Bundan sonra programda bana söz verildiğinde konuşmama kararı aldım. Daha ne söylenebilir ki, göz önündeki bir din adamı bunları söylüyorsa…. Bu şehir neden gelişemiyor sorusunun cevabını siz verin artık.
Elimden geldiğince tatillerde kültürel geziler yapıyorum, yurt içi ve yurt dışında . Gördüğüm şu ki Kahranmanmaraş tarihiyle, kültürüyle ve en önemlisi doğasıyla çok çok yerden daha üstün. Neden kültürel, doğa ve gsatronomi turizmine ağırlık verilmez buna anlam veremiyorum. Bu son yıllarda dağların arasında kalmış gizemli, bakir yerler, şelaleler , göletler bulundu, keşfedildi, bunlar güzel şeyler. Zaman zaman buralara yapılan traking dağ yürüyüşlerine katılıyorum, inanın gördüklerim karşısında nutkum tutuluyor. Galgamaç Şelalesi, Andırın Çığşarda bulunan Karsuyu Şelalesi, Göksun Kar Gölü, Tekir Yeşilgöz Obruğu, Döngel Mağaraları,Çokran Mavi Göl ,Değirmendere Şelaleleri ,Uğur böceği cenneti Uludaz,, …. Ve daha sayamayacağım kadar çok doğa harikası ve turizme açılabilecek yerler. Bir Alikayası’nda dağcılık sporu yapılıp, ulusal bazda turistik organizasyonlar düzenlenemez mi? Bunun yanında elbette az da olsa bu anlamda güzel şeylerde olmuyor değil, bir kayak merkezimiz var ve yakın illerden epey bir rağbet gördü. Tabii tesislerin ve belki işletme düzeninin bir daha gözden geçirilmesi gerekmekte , bunlar detaylar ama önemli detaylar.
Veee yıllardır en çok içimi sızlatan , her geçen gün mezbeleliğe dönüşünü izlemekten kahrolduğum Zeytin Kaplıcaları. Nadir bulunabilecek bir elmas mekan, doğasıyla , termal şifalı suyuyla ve gastronomiye hizmet edecek güçte kendine özgü yeme içme kültürüyle bulunmaz bir hazine. Konuştuğum devlet adamlarının da ifadesi şu ki oranın yönetiminde olan bir aile oraya hizmet gitmesine engel oldu ve kendi menfaatleri ölçüsünde bir hegomanya kurdular. Derin bir mevzu bu, söze verdiğim cevap şuydu, koca devlet bu aile ile baş edemedi mi, biraz cesurca sorduğum soruya cevap alamadım maalesef. On yıldır iktidarda olan bir partinin vekili bunu inanarak mı söyledi bilemiyorum. Velhasılı kelam yıllarca benim de ailemin mülkleri bu yerel yönetim tarafından saçma sapan bahanelerle istimlak edildi. Şimdi baktığımda geçmişe ve şu ana, evet yüce adalet tecelli ediyor ame benim ailem ve bizim gibi orada yaşayan insanların can acısı hala taze.
Buradan yeni belediye başkanımıza çağrıda bulunuyorum, Ilıca bu şehre kazanç yolu olacak derecede zengin bir yer. Daha önce belediye tarafından yapılan onca park vs lere baktığımda gereklimi diye sorgularken( bazıları hariç) bu yatırımların termal bölgeye yapılması halinde kim bilir belediyeye ne kadar büyük gelirler getirirdi. Yanı başımızdaki ilden hep bahsederiz ya, amma reklam yapıyorlar diye, ,işte o ilin ileri gelenleri Ilıca’ dan epey mülk almıştır. Onlar taştan heykel yapar onu da istedikleri gib alllar pullar dünyaya satar , tanıtır. Biz de işte birbirimizle uğraşmaktan, kendi gemisini kurtarma savaşlarından, değil memleket, babasını dahi düşünemez hale geldik. Neden 82 ilden sadece bizde aynı anda değerlendirilebilinecek malzeme var acaba , yaradan bunu boşa mı verdi. Doğa , gastronomi, şairler ,yazarların harman olduğu, termal, yedi iklimi bir arada yaşayan bir kent de neler yapılamaz. Olmaz , gelen şehrin içini beton yığınları ile süslemeli , bakın ben hizmet ediyorum demeli. Biz artık bundan sıkıldık. Yaptım oldu felsefesi bizi daha da geriye götürecek ne yazık ki.
Bu yaz tatilimi denize yakın bir bungalo evlerin olduğu kampta geçirdim, deneyimlemek amacıyla. Bu anlamda araştırıyorum, şehir hayatından sıkılan insanlar dağlara, göl kenarlarına akın ediyor, kafa dinlemek ,biraz doğa ile sarmaş dolaş olmak istiyor. Bizde denizi aratmayacak nitelikte 9 adet baraj ve sayısız gölet var. Bunların etrafında güzel bungalo evlerden oluşan kamp alanları tesis edilip ,belediye tarafından gelir haline getirilemez mi? Hazır belediye borç altında inilerken. Benden acizane sesli fikir teatisi yapmak.
Daha çok şey var elbette yazılacak ama biliyorum ki insanlar uzun yazıları okumaktan sıkılır. Bu seferlik bu kadar olsun. Esen kalın.