Bilindik bir hikâye ile başlamak istiyorum,  kurbağayı kaynar kazana atarsanız, can acısının verdiği refleksle kendini suyun dışına atar. Oysa önce kazana atıp sonra suyu ısıtmaya başlarsanız, yavaş ısınan suda kendini bekleyen sonu algılayamaz, su kaynadığı zaman da pisipisine ölür. Son birkaç yıldır zamlar öyle yavaş geldi ki iki yılda bir değil bazen beş on katı fiyatları gördük. Bu artışı kim yapıyor, zamları kim düşürüyor milletin kazanına aslında kimse net bilmiyor. Herkes birine atıyor suçu, sonra vatandaş sorgulamaktan usanıp pes ediyor ve hayatını gelen zamlara göre yaşamaya bırakıyor. Yaşıyor mu derseniz aslında yaşamaya çalışıyor. Son birkaç aydır da canından bezmiş durumda. Benzine zam olabilir deniliyor, sadece deniliyor ve sabah kalkıyorsunuz yapılmış. Gıda, giyim vs. her şey bu durumda. Biri söylüyor ve gerçekleşiyor gibi. Son benzin zamlarında zaten devlette aynı şeyi söylemedi mi. Peki ne olacak, çözüm var mı diye sorduğunda vatandaş bir cevap bulamıyor. Pandemiydi, savaştı şimdi sırada ne var, bizi ne bekliyor korkarak düşünüyoruz.

             

    ***

Evet, büyüdük, ekonomimiz büyüdü, ordumuz dünyanın gözüne girdi yani çok yol kat ettik ama biz sade vatandaşlar fakirleşti. Fakiriz, çalışana yapılan maaş zamlarının ertesi günü piyasaya iki katı zam geldi. Yani maaşa zam piyasaya ateş düştü. Yanan kim, sade vatandaşın cebi. Sonra dönüp düşündük, acaba maaşa zam yapılmasaydı da piyasa yerinde mi saysaydı. Anlayacağınız kafamızı allak bullak ettiler. İki yıldır pandemi var, pahalılık bu sebepten dediler sabrettik. Biz sabretmeyi bilen bir milletiz, hele de ülkemiz söz konusu ise aç bile uyuruz. Hatırlarsınız, ufacık bir pahalılıkta diğer ülkelerde insanlar sokağa dökülürken biz ülkemiz için sabrettik, etrafı yakıp yıkmadık. Dahası etrafımızdaki yoksullara yardım eli uzatarak toplumsal rahatlamayı da sağladık.  Her şey düzelecek bir gün diye,  öylece asaletle bekledik.

   

  ***

Benim gibi sade vatandaşlar geçenlerde haberlerden ülkede yağ kalmadığını duydu, marketlere koştu, yağ stoklamaya başladı. Ben yapmadım, yapana da saygı duyarım. Ama şuna şaşırdım, biz Ayçiçek yağını ithal mi ediyormuşuz… Neden, o Ayçiçek tarlaları sadece resim çektirmek için mi varmış? Kendime sorularım arttı, bu kadar tarıma elverişli toprağımız varken buğday, ayçiçeği, arpa, pamuk vs. bunun gibi onlarca tarım ürününü dışardan almamız benim çok gücüme gitti. Ukrayna dan ithal ettiğimiz ürünlere bakınca korktum. Evet, şimdi savaş var ve biz onlardan tedarik edemeyeceğiz. Ne olacak, yarın Rusya ile aramız bozulacak, nitekim bu ülkeden de çok fazla ürün alıyormuşuz, ne yapacağız. Koca tarım ülkesi biz, nasıl olur da tarım da kalkınma amaçlı çalışmalar önemsenmez. Tarım yapan köylü geçinemediği için yıllardır şehre göç etti. Köyde kalanlar yaşlı nüfus. Biz bunun sonucunu göremeyecek kadar öngörüsüz olamayız. Artık bir yerden başlanmalı, gençlere yönelik tarıma özendirici projeler, destekler ne gerekiyorsa yapılmalı değil mi… Sanki bu konuda karınca adımları ile gidiyoruz.  Toprak var tarım yok… Çünkü çiftçi emeğinin karşılığını alamadı, pes etti. Ben ekonomist değilim ama bu kadarını görebilecek yetideyim, her sade vatandaş gibi. Bizim en önemli kalkınma projelerimizden biri de tarım olmalıydı. Elimizde hazır tarıma elverişli bu kadar toprak varken. Çiftçilik tercih edilir bir meslek grubuna dönüştürülmeliydi. Her şehir kendine yetecek kadar gıdayı üretebilir hale getirilerek tümevarım meteforuyla kalkınabiliriz. Bunu planlı programlı devlet ve tarım bakanlığı acilen yapmalı. Beş yıllık kalkınma planları uygulanmalı. Öğrendiğim kadarıyla ülkemizde günübirlik ve dağınık tarım yapılmaktaymış. Bir plan bir hesaplama yok yani. Herkes kafasına göre. Uzmanlar basit bir ayçiçeği yağı konu olduğunda şu açıklamayı yaptı; sektör temsilcilerine göre tek çözüm uzun vadeli bir tarımsal üretim planı. Dünyanın en büyük ayçiçeği ithalatçısı konumunda bulunan Türkiye, bu ihtiyacının büyük bölümünü yine dünyanın en büyük ayçiçeği üreticilerinden olan Rusya ve Ukrayna'dan karşılıyordu. Dünyanın en büyük ayçiçeği ithalatını biz yapıyormuşuz, İnanamadım. Savaş başladığında bir panik, ardından bir haber, yağlar gemilerle Ukrayna dan yola çıktı… Peki, o savaş uzarsa ve bir daha o gemiler yola çıkmazsa ne yapacağız? Peki, sırada alamayız diye korktuğumuz hangi ürünler var? Bu duruma bağlı daha ne kadar zam yiyeceğiz, bunu zaman gösterecek. Savaş bitecek gibi durmuyor, pandemi bitti desek yeni bir pandeminin olmayacağı kesin değil.  Ayçiçeğini bu sene ekemiyormuşuz çünkü en çok ekilen yer Trakya topraklarına başka ürünler ekilmiş. Yani ümidimiz seneye.

   ***

    Çeşitli sebeplerle ekim yapmaktan vazgeçen çiftçilerin geri dönmesi çok zor fakat çok fazla boş arazi de ekimi bekliyor… Genç çiftçilerin bu anlamda desteklenmesi hem daha fazla tarım alanının ekilmesini sağlayacak hem de Türkiye'nin belli ürünlerde dışa bağımlılığını azaltacak. Lütfen yetkililer işi gücü bırakıp bunu artık çözüme ulaştırmak için harekete geçsin.  Tarım bakanlığı ivedilikle bu konuya el atmalı, gerçek manada gençleri tarıma çekecek projeler hayata kazandırmalı. Hali hazırdaki çiftçi bu aralar motorinin aşırı pahalanması, gübre ve diğer girdi maliyetlerinin artması karşısın da  üretimden korkar oldu. İnsanlar topraklarını boş bırakmayı tercih etti. Bunlar aşıldığında eminim ki biz ekonomik krizlerden bu kadar etkilenmeyeceğiz.

         

  ***

2021 yazı Almanya’yı gezerken en çok dikkatimi tarım çekmişti. Yol boyu kilometrelerce sadece mısır tarlaları vardı, mısır yetişebilen en önemli tarım ürünüymüş.  Bahçelerinde doğru düzgün sebze meyve yetişmiyordu. Bahçe kenarlarında manavlar açmışlar, manavlardaki yerli üretimler hiç görmediğim eciş bücüş şekilsiz ürünlerdi. Bir salatalığın elli santim olabileceğini orada gördüm. Üstelik tadı süngerimsi, alışık olmadığımız bir tatta. Keza patlıcan, kabak aynı durumda. Üzüm, şeftali, elma vs. meyveler doğasına hiç benzemeyen ekşimsi, kokusuz ve tadı değişikti. Bir meyve sever olarak, kaldığım süre içinde memleketimin sulu, tatlı, mis kokulu meyvelerini özlemiş,  memleketim adına şükretmiştim. Yetiştiremeyince malum İtalya, Afrika ve bazılarını da bizden alıyorlarmış. Buna rağmen her çareyi deniyor, tarımsal üretim için mücadele ediyorlar. Bizdeki tarım toprakları bunlarda olsa tarımı şaha kaldırır, dünyayı kendilerine bağımlı yaparlardı diye de düşünmeden edemedim. Sonuç olarak tarım da ilerlemek kalkınmamız için en önemli hamle olmalı. O gün, bir Avrupa ülkesinde, bizde her çeşit meyve sebze bol bol yetişiyor şükürler olsun diye dua ederken,  bugün var ama alamıyoruz diye hayıflanıyorum açıkçası. Malum domates 20 lira, kadınlar bilir mutfağın ana maddesidir.  Şimdi, domates turfanda, onu da alma diyenlere portakalın 10 liranın üzerinde olduğunu söyleyeyim bari. Ha mandalina da 14 lira. Çocuklar mandalina, portakal, elma yiyemeden yaz geldi diyen aileler var.