Rusya’nın Ukrayna işgali 1 aya yaklaştı. Rus kuvvetlerinin başlangıçtaki hızı azaldı. Ama Ukrayna’yı tek kelime ile yerle bir ettiler. Bunu kendilerine sağlayan avantaj Rus füze ve uçaklarına karşı Ukrayna hava sahasının savunmasız oluşuydu.
Ancak Batı Dünyasının Ukrayna’ya savaş öncesinden beri ulaştırdıkları silahlar çok iş gördü. Ayrıca devletle halkın el ele vermiş olması da Ukrayna’nın kara savunmasını beklenmedik ölçüde güçlendirdi. Rus ordusu hesaplamalarının ötesinde bir dirençle karşılaşınca harbin gidişatı değişti.
Anlaşılan o ki Rus Genelkurmayının Ukrayna hesabı 72 saati geçmiyordu. Moskova’daki hesap Ukrayna’da tutmadı. İşin nereye varacağı kestirilemez oldu. Ruslar “her şey planlamalarımıza göre işliyor” dese de görünen köy kılavuz istemiyor. Ukrayna’ya girmek kolay oldu ama çıkmak girmek kadar kolay olmayacak gibi. Her ne kadar Putin’in eylem ve söylemlerinden tüm Ukrayna’yı istediği belli olsa da şimdilik lokma büyük gelmiş gibi görünüyor. Halkın devletiyle birlikte direniyor olması Rus komuta kademesinin hesap edemediği en büyük yanılgı oldu.
Ufukta uzun bir yıpratma savaşı görünüyor. Ukrayna’yı çabucak teslim olmaya itmenin yolu ya tüm sınırlarını kapatarak dünyadan izole etmek ya da ABD’nin Japonya’ya yaptığı gibi nükleer güç kullanmaktır. Ancak ABD atom bombası kullandığında Almanya teslim olmuş, Avrupa’da savaş bitmiş ve ABD dünyayı yanına çoktan çekmişti. Ayrıca nükleer güce sahip tek devlet olarak rakipsizdi. Şimdi ise şartlar aynı değil. Rusya hem karşısına ABD’nin başını çektiği geniş bir koalisyonu almış durumda hem de nükleer güç tekeline sahip değil. Ukrayna’da böyle bir yola tevessül etmesi karşı cephenin de nükleer kapasitesini harekete geçirmesine yol açacaktır. Ayrıca kendi toprağı olarak gördüğü Ukrayna’ya bunu yapması akıl tutulması anlamına gelir.
Süreç hem Rusya’yı hem de Ukrayna’yı asimetrik bir tercihe itmiş durumda. Paralı savaşçılar...
Her iki ülke de dünyaya resmen çağrıda bulundular. Ukrayna, topraklarını savunma kaygısıyla yabancı savaşçı toplarken, Rusya, Rus ailelere oğullarının tabutlarını götürmektense kimseye hesap vermek zorunda kalmayacağı paralı katilleri kullanmayı tercih etmiş durumda.
Bu mevzu çok su götürür. İşin sonu tüm dünya için tehlikeli ve tehditkâr bir oluşuma dönüşecek gibi. Paralı asker demek paralı katil demektir. Paralı asker demek; para için hiçbir inanç, din, mezhep, ırk, cinsiyet, ülke ayrımı yapmadan insan öldüren kiralık kelle avcıları demektir.
Hayatını insan öldürerek kazanan katiller ordusu tarihin her döneminde vardı. Şimdi modern çağda modern insan tarafından meşrulaştırılan bir sisteme dönüşüyor.
Bu savaş neticelendiğinde çoğu vaat edilen paralarına ulaşmadan ölüp gidecekler. Ama kalanları insan öldürme konusunda ustalaşmış bir şekilde yeni kazançlar için öldürecek insan aramaya başlayacaklar. Sayıları daha da artacak, yeni katılımlar olacak. Para için silah sıkan katillerin sayısı arttıkça bunlardan yararlanmak isteyen devletler, terör örgütleri, yasa dışı oluşumlar, mafya, kumar, fuhuş, uyuşturucu, insan kaçakçısı karteller devlet düzeninin bozulduğu ülkeleri kana bulayacak.
Şimdiye kadar daha çok yasa dışı bir şekilde ve güvenlik şirketleri adı altında yapılıyordu. Şimdi ise resmen devletler eliyle meşrulaştırılmış durumda. Bu kötülüğün meşrulaştırılmasının başlıca mesulü Rusya ile birlikte Ukrayna’daki kirli savaşı kendi silah sanayileri için bir kaynak olarak gören ve savaşı durdurmaktansa körüklemeyi ana siyasetleri olarak belirleyen başta ABD ve Batılı ülkelerdir.
Türkiye bu mevzuyu biran evvel uluslararası kamuoyuna ve oluşumlara taşımalıdır. Paralı savaşçı konusunu samimi ve ısrarlı bir şekilde gündeme getirecek devlet sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu sebeple Türkiye insanî olan her meselede olduğu gibi bu mevzuda da öncü olmalıdır.
Her ne kadar etkisi ve yapılanması insanî krizleri engellemeye müsait ve inandırıcı olmasa da başta BM Genel Kurulu olmak üzere ilgili uluslararası kuruluşlar bünyesinde “paralı savaşçıların” bir insanlık suçu ve insanlığın geleceği için ciddi bir tehdit olduğu tüm yanlarıyla ortaya konulmalıdır.
2.Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya düzeninin çatırdadığı ve sonlarına geldiği ortada. SSCB’nin dağılmasıyla ABD’nin ilan ettiği tek kutuplu dünya düzeni ve “tarihin sonu” tezleri bir propagandadan ileri gidememiştir. Asya-Pasifik’ten Avrasya hattına kadar yükselen ciddi güç merkezleri yeni bir dünyanın habercisidir.
Türkiye mevcut potansiyeliyle önüne çıkan bu tarihî fırsatı iyi kullanabildiği ölçüde yeni bir dünyanın öncülerinden birisi olabilecektir. Rusya-Ukrayna Savaşının başından beri tansiyonu düşürmek ve silahları susturmak konusundaki reel-politik duruşu ülkemize çok ciddi bir diplomatik merkez hüviyeti kazandırmıştır.
AB ve ABD, Rusya ile aralarındaki diplomatik zemini büyük ölçüde yıkarak yeni bir soğuk savaş kapısını hoyratça aralamış durumdalar. Her iki dünyadan bağımsız ve kendi gerçekleri ölçüsünde uzlaştırmayı esas alan bir dış politikayı önceleyen Türkiye daha şimdiden kendini bir diplomatik merkez olarak kabul ettirmiş durumda. Antalya Diplomasi Formu geleceğin Davos’u olma yolundadır. Doğalgazını Türkiye olmadan Avrupa’ya pazarlayamayacağını anlayan İsrail’in Devlet Başkanı Herzog dâhil iki hafta içinde yaklaşık bir düzine devlet ve hükümet başkanı Türkiye’ye gelip gitti. Türkiye dış politikada etkinliği ve gücü çarpan etkisiyle katlanacağı bir döneme girmiş durumda. Yeter ki ülkemizin yarınları iç politikanın kısır çekişmelerine feda edilmesin.
Bu sebeple paralı savaşçılar konusunda iktidar-muhalefet birlikteliğiyle meclisin ortak bir beyânnâme ile bu tehdidi dünyaya deklare etmesi küresel güvenlik meselelerinde Türkiye’ye yeni bir yol haritası belirleyecektir. Türkiye’nin öncülük edeceği bu ve benzeri girişimler güç dengelerinin de değişeceği yeni bir dünyanın kuruluşunda temel ilkelerden birisi olarak yerini almalıdır.
20/03/2022
İbrahim KANADIKIRIK