Ah nerede o eski ramazanlar gibi serzenişleri her ramazan duymaya alıştık. Zamanın getirdiği şartlar ve buna bağlı hayat tarzının hızla değiştiği bu çağda elbette ramazanı yaşama şeklimiz de değişti. İnsanların mahalle kültüründe, tek katlı evlerde yaşadığı geçmiş zamanlardaki sıcak insan ilişkilerini yitirdiğimiz aşikar. Çünkü artık koca şehirlerde, çok katlı binalarda , birbirini tanımayan komşularla sosyal hayatı paylaşıyoruz. Yani çoğunluk böyle yaşıyor. Mahallelerde, bitişik evlerde yaşayanlar da eski samimi sıcaklığın yaşanmadığını çoğu zaman ifade ediyor.Malasef , Hayatta ve ayakta kalmak o kadar zorlaştı ki kimse kimseyi görecek , hasbihal edecek durumda değil .
Ramazan ayı Müslümanlar için en önemli aydır. Öyleki on bir ayın sultanı diye adlandırılır. Kur’an-ı kerim Ramazan da indi, en nurlu gece olan kadir gecesi bu aydadır. Tövbe ayıdır, ibadet ayıdır. Bu ayda rahmet ve Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar zincirlere bağlanır.Bütün Müslümanlar buna inanır ve ibadetlerini bu yönde şekillendirir.
Eski ramazanlara özlem neden peki? Aynı rahmet aynı ibadet, dinen değişen bir durum yok. Allah ın vadi aynı. Değişen tek şey ramazan ayındaki eğlenceler, iftarlar, toplu kılınan teravihler …Bütün bunlarla insanların daha da motive olarak mübarek ayı coşkuyla geçirmeleri. Kovit döneminde iki yıldır insanlar birbirinden uzaklaştı. Şimdilerde kovit belası geçmiş ve biraz daha rahatlamış olmamıza rağmen, aynı sıcak ilişkileri yaşayamıyoruz. Herkes kendi kabuğunda. Aslında düşünüyorum da bu süreçte en çok acziyetimizi tecrübe ettik. Tıpkı ramazan da oruç tutan insanların acziyeti deneyimlediği gibi acziyetimizi tefekkür ettik. İçeri kapandığımız kovit dönemlerinde yardımlaşmaya önem vermiş , evden çıkamayan yaşlılara , çalışamayan ihtiyaç sahiplerine yapılan yardımlar tıpkı ramazan ayında dikkat ettiğimiz yardımlaşmayı hatırlattı insana. İnancımızın ve bu inancın toplumsal yapımızı nasıl da güçlendirdiğini insan böylece anlıyor. Her şey birbirine bağlı.
Eski ramazanlarda insanımızın özlediği şeyler, kalabalık iftarlar, neşeli akraba ziyaretleri, teravih ,iftar , sahur koşturmacalarının kalabalıklarla ve sıcak ilişkilerle yapılması. Maalesef kalmadı. Zengin ve fakirin birbirlerine yaklaştığı günler geride kaldı. Zengin şaşalı iftarına zengini çağırıp, hava atma derdinde. Filan nasıl da güzel iftar verdi desinler derdinde. Acziyeti hatırlamayı bırakın, kibirlerine kibir kattılar.
Ramazandan birkaç gün önce bütün gıda fiyatları ikiye katladı.Bu mübarek ayı nasıl da beklediler insanları soymak için . İşte yeni ramazanların en kallavi hareketi bu oldu. Bütün bunları büyüklerimiz bilmiyor mu yoksa engel mi olamıyorlar. Herkes her şeyin farkında. Fakir daha da fakir , zengin vurgun derdinde. Hoş geldin ramazan. Allah nizam terazisini önce bunların üzerinde kuracak emin olun. Ne güzel Müslümansın gel cennetin baş köşesine diyecek … Diyecek mi sizce, Allah ın vadi er ya da geç hepimizin şahitliğinde gerçekleşecek.
Bazıları şunu diyecek, biz fakirlere erzak kolileri dağıtıyoruz. Evet dağıtıyorsunuz, göstere göstere , gözümüze soka soka. Merak etmeyin, biz de peh ne iyi yapıyorlar diyoruz. Gösterişin dibine vuruyorsunuz. Sigmund Freud, ‘’Bir insanı unutabilirsin, bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın. Yardımlarınızı o insanların gözüne soka soka yapıyorsunuz ya onlar ne hissettiklerini unutmayacaklar. Kur’an’ın, “Sen onları yüzlerinden tanırsın, yoksa onlar insanlardan ısrarla bir şey istemezler” (Bakara, 2:273) diye tarif ettiği insanlardan merhamet esirgenmezdi. Sessiz sedasız yardım edilirdi. Reklam aracı olarak kullanılmazdı.
Ve şu hayranlığımı dile getirerek bitirmek istiyorum.Nostaljik duygular insanın varoluşsal bütünlüğünü besler. Ben de eski nostaljik ramazanlar denilince, ecdadın ramazanlarını aklıma getiriyor ve hayranlıkla anıyorum. Ramazan gelince bazı zenginler ve devlet erkânı bir ay boyu konaklarını açık bulundururlar, herhangi bir davete gerek kalmadan herkes iftar saatinde kapıdan içeri girer, iftarlarını yaparlar, teravihlerini kılarlar, dualarını ederler, çıkarken de bir kese içinde diş kiralarını da alarak evlerine dönerlerdi. Bu insanlara kimsin, nesin, necisin, nereden geldin gibi sorular sorulmazdı. Kendi evleriymiş gibi rahatça yer, içerler sonra da kalkar dua ederek giderlerdi. Ve hayran olduğum bir uygulama “sadaka taşları” geleneği ne muazzam bir adetmiş. Her mahallede bir sadaka taşı olur , içine varlıklı insanlar para atar , fakir fukara ihtiyacı kadar oradan alıp gidermiş. Sorun çocuklarınıza bunu biliyorlar mı. Her mahalledeki fakir fukara araştırılır, sorulur, öğrenilir ona göre ihtiyaçları karşılanır, rencide edilmezdi. Herkes kendine sorsun, takip ettiği bir fakir var mı. Yok mu , o zaman ben Müslüman mıyım diye soralım kendimize.Her varlıklı aile başka bir fakir aile ile ilgilense inanın ihtiyaç sahibi kalmaz. Hayırlı ramazanlar.